AŞKIN EVRELERİ
AŞKIN EVRELERİ Kime nerede, ne zaman ÂŞIK olacağımızı bilemeyiz. Böyle bir bilinç olsaydı aşk raflarda kalırdı, aranılan ve ar- zulanan olmazdı. Kimin evladı olduğumuz, hangi kültürde yetiştiğimiz, genetik kodlarımız ve karakter özelliklerimiz kime âşık olacağımızı belirleyen unsurlardır. Bu yüzden her karşımıza çıkana ÂŞIK olamayız. Aslında bir aydınlanma olan aşk, yıllarca kirlenen zihni- mizin aynı zamanda da ilacı oluyor. Gerçek AŞK insanı ken- di gerçekliğine götürüyor. Aşkın olmadığı zamanlarda insan sadece kendini ayakta tutacak şeylerin anlamlarını bilirken âşık olduğu zaman ilişkisi olduğu olmadığı onun için anlam ifade ediyor. İşte yaşamın tadı dediğimiz şey buradan geliyor. Birçok dinde, birçok dilde tüm âlimler Aşk’ı dizeliyor, resmediyor. Çünkü her ülke tarihsel aktarımında Aşk’ları, savaşları daha yoğun kullanıyor. Savaşın olduğu her yerde AŞK; AŞK’ın olduğu her yerde savaş oluyor. Beyin nasıl tam çözülemediyse AŞK da yüzde yüz bilinemiyor. Birçok başarı aşkla doğup bir çok hastalık aşkla iyileşebiliyor. Düşünsenize, âşık olan âşık olduğunun her noktasında hayat buluyor. Saçının telinden, eskimiş tişörtüne kadar. Do- kunduğu yerlerden dinlediği müziğe kadar her şey artık âşık olana geçiyor.Düşünün ki, âşık olan âşık olduğu için kendi zihnini ye- niden programlıyor. Tüm pozitiflik, olumlu bakış açısı, zevk alma dürtüleri, Polyannacılık motivasyon kanalları yüzde yüz çalışmaya başlıyor. Dertler tatlı, yükler hafif, cehennem cennet oluyor. Nefes olan her şey var olduğu için sevilip; nefes alamayan cansız eşyalar Aşka dekor olmaya başlıyor. Çünkü, dünya sen âşık olduğunda sana özel dizayn oluyor. Tüm dünyayı kendi gönlünde barındırabilen ÂŞIK, aşkı da, âşık olduğunu, da dünyayı da yaratana şükrediyor. Çünkü AŞK, yüzde yüze tamlığa, sisteme, evrene teşek- kürü getiriyor. Sayfalarca anlatsam da tarif edemediğim aşk içinde evre- ler taşıyor.
DUYGULARIN RENGİ 7-
DUYGULARIN RENGİ 7- “Tanrıya şükür gelmiş!” Diğer kadın gülmeye başladı. “Carlton, Nick’lc bir iş meselesi hakkında konuşmak için Bermuda daki muhteşem bir plajdan beni buraya sürük- ledi.” “Carlton sırasını beklemek zorunda,” dedi Bebe umur- samazca. “Alcx ve benim burada olma sebebimiz de Nick. Alcx, uluslararası bir otel zinciri inşa etmek için Nick’lc konuşmak istiyor. İki haftadır Roma’dan Nick’c ulaşmaya çalışıyordu, fakat Nick telefonlarına cevap vermedi, biz de bu yüzden dün buraya geldik.” “Ericka’yı göremedim,” dedi diğer kadın. “Göremezsin, çünkü Nick onu buraya getirmedi… Onun yerine kimi getirdiğini görmek istiyorsan biraz bek- le.” Bcbe’nin görgülü sesindeki alaycı kahkaha, cümlesinin devamını getirmeden Lauren’ın kaskatı kesilmesine neden olmuştu. “Buna inanmayacaksın! On sekiz yaşlarında bir kız ve Missouri’dcki bir çiftlikten gelmiş. Nick bir saatli- ğine yanından ayrılmadan önce ona tek başına idare edip edemeyeceğini sordu…” İki kadın uzaklaştıkça sesleri du- yulmaz olmuştu. Bcbe’nin sözlü saldırısı Laıırcn’ı hem şaşırtmış hem de sinirlendirmişti, ama sakin bir şekilde kapıyı açıp koridora çıktı. Bir saat sonra Tracy’nin tuvalet masasında oturan Laıı- ren, parlak bal ve altın rengi tutamlar yüzünü çerçeveleyip muhteşem dalgalar halinde omuzlarına dökülene dek saç- larını fırçaladı. Sonra çabucak çıkık elmacık kemiklerine gül renkli bir allık sürüp dudaklarındaki ona uyumlu par- latıcıyı düzeltti ve makyaj malzemelerini çantasına attı. Nick muhtemelen aşağıda, havuzun kenarında onu bekliyor olmalıydı. Bu düşünce turkuvaz renkli gözlerininmutluluktan parlamasına neden olmuştu, aynaya doğru eğilip annesine ait olan on dört ayar altın küpeleri dikkatle taktı. İşini bitirdiğinde banyo yaparken Nick’in gönderdiği krem rengi, uzun ve şık jarse elbisenin etkisini görmek için geri çekildi. Yumuşak kumaş dik ve dolgun göğüsleri- ni bclirginlcştiriyor, elbisenin uzun, dar kolları bileklerine kadar kollarını zarif bir şekilde sarıyordu. Altın renkli ince kemeri hafıfbol olan bel kısmını kavrayarak elbisenin düz yakasından, Tracy’nin ona ödünç verdiği zarif altın ren- gi ayakkabıların göründüğü hafifçe genişleyen etek ucuna kadar Lauren’ın kadınsı vücut hatlarını ortaya …
ALDATMAK – 1 –
ALDATMAK – 1 – Sevdiklerimizin ruhlarında oluşan anlık değişimleri, duygu sıçramalarını, her zaman çok da belirli nedenlere bağlı olmayan yakınlaşmalarını ve uzaklaşmalarını, bilinçlerinin alt kısımlarındaki ulaşılmaz bölgelere saklanmış arzularının değişik biçimlerde ve beklenilmeyen zamanlarda ortaya çıkışını izleye-bilseydik, herhalde sakın bir denizde sulann arasından aniden yükselen bir canavarı gördüğünde zavallı bir balıkçının hissedeceği korkuyu ve şaşkınlığı hissederdik. Ürkütürlerdi bizi. Hiçbir zaman başka bir insanı, o insan en yakınımız olsa bile, tümüyle tanıya-mayacağımızı, iki insanın arasında daima görülemez karanlık alanların bulunacağını, iki insanın asla tam anlamıyla bütünleşemeyeceğıni, kimseye kendimizi bütün açıklığımızla gösteremeyeceğimiz gibi kimsenin de kendisini bize bütün açıklığıyla gösteremeyeceğini fark edip, kendimizi bu dünyada yapayalnız hisseder, yüzünü gördüğümüz, sesini duyduğumuz, günlerce, aylarca, hatta yıllarca konuştuğumuz, birlikte en gizli zevkleri paylaştığımız birinin nasri olup da bize yabancı olabildiğini anlayamamanın çaresizli- ğini yaşardık. Bütün bunları bilebilseydik, en sevdiklerimize bile, en kısa ayrılıktan sonra dahi ‘kimsin sen’ diye sorma ihtiyacını hissederdik. Halûk, duyguların bu gizemli karmaşasının sürekli hareket halinde olduğunun farkına varsaydı, insan beynini, o beynin bütün dokularını, kaslarını, sinirlerini, hangi bölümün hangi işe yaradığını böylesine bilip her gün en azındaın iki beyin ameliyatında, insanı insan yapan gri httereslerin arasında öylesine güvenle neşterini dol aştı nrk«n.. insan m huna nasıl böyle yabancı kalabildiğine şaşardı arrua bunların farkına varmıyordu. Patlamış damarlarını tamir ettiği, küçük girintilerinde birikmiş kan pıhtılarını temizlediği, anevrizmalarını aldığı, tümörlerini ayıkladığı o beyinlerin içinde dolaşıp duran düşüncelerle duygular, ne galiptir ki o beyinlerin kas yapısı kadar ilgisini çekmiyordu. Beyin denilen o tuhaf kütlenin insanı şaşırtan mucizevi çalışma biçimiyle öylesine büyülenmişti ki o mekanizmanın kendisi, yarattığı sonuçlardan daha fazla ilgilendiriyordu onu. Belki de, somut bozuklukları görüp somut önlemler almayı gerektiren bir mesleği olduğundan, somutlaşmayan, ele gelmeyen, bir biçime giremeyen belirsiz duygularla ilgilenmez, hatta öyle şeyleri küçümserdi. Duygulara yabancıydı ama duygusuz biri değildi. Karısını, çocuğunu neredeyse delilik derecesinde sever, onlara duyduğu sevgiyle mesleğine olan bağlılığının …
YATAGIMDAKİ KADIN – 6 –
mıştı. Yavaş sesle: – Şüpheleniyordum, diye kekeledi. – Misis Thurston ile Fellovvs arasında bir şey olduğumdan değil mi? Williams: – Rica ederim!., diye müdahale etmek istedi faka! polis hafiyesi sözünü keserek: – Tahkikatımız için bu elzem dedi. Stall, aralarında bir şey olduğunu biliyordunuz değil mi? – Şüpheleniyordum Milord. – Bir susma payı alıyordunuz değil mi? Stall terbiyeli ve kibar bir uşak rolünü unutarak kızgınlığa kapıldı: – Yalan!.. Yalan diye bağırdı. – O halde doğrusunu siz söyleyin. – Mister Thurston’a yanından ayrılacağımı söylemiştim. /Ayın onbeşinde çıkıyordum. – Niçin? – Çünkü, sizin söylediğiniz mesele. Ben namuslu bir aıdamım. Böyle şeylerin geçtiği bir yerde oturamam. – Sonra’ne oldu? – Ben buradan gitmekle mirastan bana düşen hissetten mahrum oluyordum. Hanımım buna mukabil bana bir miktar fpara vermek istedi. – Hani şu ciddiye almadığırvz mirastan mı? – ıKflnd’ Aaoahatirrr yüzünden çıkmadığım için, benim hissemden mahrum olmamı istemiyordu. Site bir sterlinlik kağıtlardan mürekkep yüksek bir miktar para verdi öyle mi? – Münasip gördüğü miktarı verdi. – Beş yıl hapisle kurtulursanız şansınız varmı Stall dedim. Stall birden irkildi. – Hizmetinden ayrıldığım bir hanımın hediyesini kabul ettim diye mi beni hapsedecekler? – Şantaj yaptınız diye. Sıra sizin Mösyö Amarante. Küçük dedektif birden yerinden kalktı. – Hizmetçi ile şoförün arasında bir maceradan bahsettiniz değil mi? Stall onu küçümseyen bir tavırla: – Bahsettim farzedelim, dedi. – Hanımla şoför arasında bir şey var mıydı? – Bunun cevabını verdim. – Hizmetçi kız buna kızıyor muydu? – Kovulmak niyetinde değildi. – Sizce bu kapan meseleleri… – Şoförle konuşmak için birer vesile idi. – Gelelim aldığınız para hediyesine. Onu ne zaman size verdi? Stall bir kere daha şaşırdı. Cevap veremedi. Amarante: – Haydi, cevap versenize, dedi. – Hatırlamaya çalışıyorum. – Dostum, her gün insan 200 sterlinlik bir hediye almaz. Bu unutulacak kadar küçük bir hadise değildir. – 200 sterlin olduğunu kim söyledi? – O …
YATAGIMDAKİ KADIN – 5 –
– Bir sual sorabilir miyim? dedi. – Rica ederim. – Karınızın ilk kocasının ismi ne idi? – Burroughs! – Bu delikanlının ne olduğunu kimse bilmiyor mu? – Ben bilmiyorum. Mister Amarante, – Belki de ölmüştür! dedi. Lord Simon, – Belki de bu evin halkı içindir, dedi. Doktor Thurston itiraz etti. – İşte bu imkânsız, bu evdekilerin hepsini tanırım. – Olabilir. Fakat hakiki hüviyetini gizlediğini farz edelim. Mesela Tovvsend’i ne zamandan beri tanıyorsunuz. – Üç yıldan beri. – Strickland’ı? – Daha eskiden. – Onunla tanıştığınızı hatırlar mısınız? – Karım bir ahbabında onunla tanışmıştı. Onu buraya davet etti, sempatik bulduğum için ben de davet etmekte devam ettim. Biraz havai olmakla beraber çok iyi bir çocuktur. – Ya Norris. – O da karımın ahbabıdır. – Ya şoförünüz?.. – Bütün hizmetkârları karım tutardı. Evin idaresiyle o uğraşırdı. Fakat Lord Simon bu oğlanın sahte bir isimle burada bulunduğunu zannediyorsanız aldanıyorsunuz. O yıllardan beri ortada yoktur. Lord Simon, – Siz bana bakmayın! dedi. Fazla mütecessis doğmuşum! Thurston ağır ağır ayağa kalktı. – Efendiler, bana başka soracak bir şeyiniz var mı? diye sordu. Artık onu fazla rahatsız etmek istemediklerinden çekilip gitmesine müsaade ettiler. O kapıdan çıkar çıkmaz Lord Si-mon VVilliams’a dönerek sordu: – Vasiyetnamenin metninden emin misiniz? Üvey oğlu bütün mirasa konuyor mu? Williams: – Evet, dedi. İlk kocasının avukatı değilim ama vasiyetnameyi biliyorum. Mister Amarante, – Ben Misis Thurston’un vasiyetnamesini daha enteresan bulurum, dedi. Onun hakkında bilginiz var mı Mister Williams? – Misis Thurston’un bazan pek saf, çocukça halleri vardı. Adamlarının ona sadıkane hizmet etmeleri için garip bir fikre saplanmıştı. Bütün malını kocasına bırakan bir vasiyetname tanzim etmemi istiyordu. Yalnız öldüğü zaman ne kadar nakit parası varsa hizmetçileri arasında taksim olunacaktı. – Fakat, dedim, madem ki geliri ile geçinmeye mecburdu ve malını satamıyordu… – İşte bütün mesele orada ya!.. Hiçbir zaman elinde fazla nakit para bulunamazdı. …
YATAGIMDAKİ KADIN – 4 –
Bu bir ilandı. (Satılık Otel ve Lokantalar.) – Entrika gittikçe çatallaşıyor, dedi. Gazete üç haftalık. Gazeteyi yerine bıraktı. Merdivenlerden inerken ne düşündüğünü sordum. – Henüz bir şey düşünmüyorum, dedi. Her taraf karanlık. Yalnız küçük bir ışık belirdi. Yavaş yavaş bu küçük ışık büyüyecek ve az sonra da Amarante’a her şeyi gösterecek kadar kuvvetli olacak! Nihayet Mary Thurston’un odasına girdik. Komiser Beef pencerede önünde bir koltukta oturuyordu. Amarante ölünün huzurunda hiç de hoş olmayan bir neşe ile: – OooL Beef de burada imiş! dedi. Bekçilik ediyorsunuz öyle mi? Odayı bir gözden geçirebilir miyiz? Beef, – Geçirebilirsiniz ama bir şeye dokunmamak şartıyla, dedi. – Peki, bu kadar sabırla ne bekliyorsunuz komiser efendi? – Ben mi?.. Raporumu verdim. Tevkif emrini bekliyorum. Amarante gayri ihtiyari gülümsedi. – Tevkif emrini mi bekliyorsunuz? İşte bu mükemmel!.. Demek katilin kim olduğunu biliyorsunuz? – Elbette biliyorum. Bugün gibi aşikâr! Mister Amarante odayı araştırmaya başladı. Bir şey bulacağını ummuyordu. Fakat hiçbir noktayı ihmal etmek istemiyordu. – Şimdi Mister Tovvsend sizden bir iş istiyorum, dedi. Salona inin, radyoyu açın ve tekrar buraya gelin. İstemeye istemeye aşağıya indim. Bu müzik.sesi herkesin üstünde ne tesir yapacak diye düşünüyordum. Orada bulunan Norris, Stricland ve VVilliams’a kısaca izahat verdikten sonra radyoyu açıp yukarı çıktım. Mister Amarante beni görünce: – Teşekkür ederim, dedi. Şimdi ışık daha kuvvetlenmeye başladı. – Mister AmaranteL dedim. Mary Thıırston’un feryadını işittiğimizden şüphe etmemeniz lazım gelir. – Sahiden işittiniz mi? diye sordu. O kadar emin olmayın! İnsan kulağı garip bir organdır. Bazen işitilmemesi lazım gelen şeyi işitir de işitmesi lazım geleni işitmez. Bu sözler üzerine evden çıkıp gitti. Bu karışık işler karşısında benim kafamda büsbütün karışmıştı. Yemek çanı çaldığı zaman masa başında toplandık. O sırada Monsenyör Smith diye takdim ettikleri kısa boylu biri içeri girdi. Elindeki paketleri bir iskemlenin üstüne, yeşil şemsiyesini de iskemlenin akasına yerleştirdikten sonra sofraya oturdu. Umumi şeylerden …
BU POZ ERKEKLER İCİN.!
Bu poz erkekler için! ► FRİKİKLERİ, özel yaşantısı ve yaptığı çarpıcı açıklamalarla hep gündemde olmayı başaran Hırvat model Nina Moric, ‘Formen Magazine’ dergisi için soyundu. Verdiği cüretkar pozlarla erkek hayranla- rını bir kez daha mest eden Hırvat güzel, “Ben kendi- mi o kadar güzel ve seksi bulmuyorum. Ancak er- kekler bana bayılıyor. Onlara güzel görünüyorsam ve heyecanlandırıyorsam, ne mutlu bana!” diyor.
YATAGIMDAKİ KADIN – 3 –
– Stall. – Doğru buraya mı çıktınız? – Evet. Sonra yavaşça: “Allah hepimizin kusurlarını affetsin?” diye mırıldandı. VVilliams adamın gözleri içine bakarak: – Mister Rider… Vahşice işlenmiş bir cinayetin karşısında bulunuyoruz ve katili arıyoruz. Bu hususta bize bir bilgi verebilir misiniz? dedi. Fakat o: – Bu kadın günahkâr öldü. Hepimiz, hepimiz günahkârız, diye mırıldandı ve koşa koşa merdivenleri indi. Avukata: – Buna ne dersiniz? diye sordum. – Ne diyeceğim. Adam zır deli, dedi. O sırada bir otomobil durdu. Doktorla komiser Beef içeri girdi. Doktor cesedi kısaca muayene edip aşağı indi. Thurston’un yanına gittik: – Zavallı dostum, dedi. Size yardım etmek için elimizden geleni yapacağız. Yalnız sizin burada oluşunuz bize mani oluyor. Ne olur sözümü dinleyin. Thurston bu emre bir çocuk gibi uyarak ayağa kalktı. Doktor bu evin dostu olduğundan uşağa dönerek: – Efendinizi odasına çıkarın ve istirahatine bakın! emrini verdi. Thurston’un bu bitkin hali bana dokunuyordu. Her zaman ne kadar neşeli ve ikramcı bir ev sahibi idi. O çekildikten sonra doktor; – Bıçak gayet kuvvetle saplanmış! dedi. Öleli yarım saat kadar oluyor. (Saat on ikiye on vardı). Ölüm saatini tam tespit etmek mümkün değil tabii. Fakat aşağı yukarı onbirle onbir buçuk arası olacak. Katil kim? Katilin kim olduğunu bilmediğimizin farkında değildi. Tabiib, bu kadar kalabalık bir evde katil nasıl yakayı ele vermiştir diye düşünmüştü. Verdiğimiz bilgi onu bir türlü kandırmadı. VVilliams: – Evet, imkânsız gibi görünüyor ama durum böyle, dedi. Komiser Beef o sırada odaya girdi. 50 yaşlarında iri yarı bir adamdı. – Cesedi muayene ettim ve bir neticeye vardım, dedi. VVilliams: – Ne? Ne ettiniz? diye sordu. – Cesedi, kan lekelerini ve bıçağı muayene ettim ve bir neticeye vardım diyorum, dedi. Hayretle: – Yani cinayeti kimin işlediğini biliyor musunuz? diye sordum. – Henüz o kadar ileriye gitmedim. Yalnız yapılacak şeyi yaptım, dedi. Nefsine olan bu itimadı sinirime dokundu. – …
YATAGIMDAKİ KADIN – 2 –
Bir dakika sonra Mary’nin kapısı önünde idik. Alec ‘Norris bizden önce gelmişti. Fakat kapı kapalıydı. Kapıyı omuzlamaya çalıştık. VVilliams n^ığıdan ve yukarıdan tecrübe ettikten sonra: – İki taraftan sürgülü, diye söylendi. Ağır bir iskemleyi kavradığım gibi kapının üst kısmına indirdim. Tahta parçalandı. Açılan aralıktan odanın içini ve feci manzarayı gördük. Bu manzara o korkunç feryat kadar bana heyecan vermedi. Belki de böyle bir şeyi bekliyordum da ondan. Mary’nin sapsarı yüzü beyazdan ziyade kırmızıya boyanmış olan yastığının üstünde hareketsiz yatıyordu. Derhal bir cinayete kurban gittiğini anladım. İçeri girmek için kapının altını kırmak lazım geldi. Elimi içeri sokarak sürgüleri çektim. Kapının tokmağını çevirmek üzere doğrul-duğum sırada doktor beni iterek içeri daldı. O sırada Strickland’ın yanımıza gelmiş olduğunu farket-tim. Şoför Fellovvs ise yukarı kata çıkan merdivenin başında duruyordu. Nezaman gelmişlerdi? Hiç farkında değildim. Fakat ben kapıyı kırmak üzere elime iskemleyi aldığım zaman orada olmadıklarına emindim. Odaya girmek yasakmış gibi hepimiz kapının önüne toplanmış doktorun hareketlerini takip ediyorduk. Odayı yalnız bir gece lambası aydınlatıyordu. Fakat bu ışık her şeyi görmememize kafi geliyordu. Mary yatakta tamamıyla giyinmiş olarak uzanıyordu. Şişman beyaz boynunda bir kulağından öbür kulağına kadar uzanan kızıl bir yara vardı. Yastığı bir az önce söylediğim gibi kan içinde idi. Thurston bitkin bir sesle bize ölmüş olduğnu haber verdiği zaman hiç hayret etmedik, çünkü bize yeni bir şey öğretmiyordu. İlk kendini toplayan VVilliams oldu. – Yerinizden kımıldamayın! dedi. Katil hâlâ orada olmalı. Odaya girdi. Elektrik düğmesini çevirdi. Fakat nafile, lamba yanmadı. Ancak o saniye Mary Thurston’un ölmüş olduğunu ve kaatilini bulmak lazım geldiğini hatırladım. Birinci feryadın üzerinden ancak üç dakika geçmişti. Katilin bu odadan kaçmasına vakit kalmamıştı. VVilliams emreden bir sesle: – Tovvsend, kapıdan ayrılmayın! dedi. Odayı araştırmaya başladı. Pencereyi açtı, aşağı baktı. Sonra dikkatle bir yüklüğü muayene etti. Üstünü araştırmayı da ihmal etmedi. Sonra yatağı, şilteleri gözden geçirdi. – Bir kere daha pencereden …
YATAGIMDAKİ KADIN – 1 –
O gece evin havasında hiçbir gayri tabiilik yoktu. Sonradan çok düşündüm. Hiçbirimizin hareketinde şüpheyi davet edecek en ufak bir iz bulamadım. Kokteyllerimizi içerken cinayetlerden bahsetmiştik. Sonradan bu bahsi kimin ortaya atmış olduğunu bir türlü hatırlayamadım. Hafta sonları Thurston’larda toplanıldığı zaman, her çeşit mevzu münakaşa edilir. Politika, din, cinayet, sinema hatta falcılık bile. Doktor Thurston çok konuşan bir insan değildi. Fakat dinlemesini severdi. Arada bir de konuyu canlandıracak bir sual ortaya atmasını bilirdi. Gayet sade, gayet samimi, şakacı, iri yarı bir adamdı. Misafirlerine ikram etmesini pek severdi. Madam Thurs-ton’un çok zengin olduğu rivayet edilirdi. Doktor evlendikten sonra çalışmadığı halde sık sık misafir davet ediyor ve çok bolluk içinde yaşıyorlardı. Mary Thurston da çok nazikti. Yalnız pek zeki değildi. İri yarı ve sarışın bir kadındı. Pahalı elbiseler giyinir ve çok boyanırdı. Onun bizi gülümseyerek dinlediği ve bir genç kız gibi olur olmaz şeylere güldüğünü görür gibi olurum. Ufak bir kompliman onu çok memnun ederdi. Zaten iyiliğin timsali idi. İçimizden biri ona “Bolluk ilahesi” ismini takmıştı. Bir ev hanımı olarak Mary bu isme pek layıktı. Evinde herşey bol ve mükemmeldi. Cinayet bahsi ortaya atılınca Alec Morris itiraz etti. – Kitaplarda, filmlerde bu konuyu görmekten bıktık. Başka şeyden bahsedemez miyiz? Doktor Thurston güldü ve ortaya bir sual attı. – Kitaplarda gerçek bir cinayet bulmak mümkün mü? Ben, cinayetin hayatta olduğu gibi incelenmesini istiyorum. Norris: – Bakın bu doğru! Dedi. Polis bir cinayet hakkında gerçek fikir vermiyor. Onlar hep hazırlanmış olaylardır ve katil en sonunda sahneye çıkar. Halbuki gerçekte cinayetin sebebi anlaşılınca katil hemen yakalanır. Genç Davis Strickland: – Fakat her yakalanan asılmaz ki! Dedi. Usta bir katil onu mahkum edecek delilleri ortadan kaldırır Strickland’dan hoşlanmazdım. Kaba saba bir gençti. Thurstonların daimi davetlerindendi. Doktor daima karısına “Senin aşıkın” diye takılırdı. Mary Thurston’un arada sırada ona mali bir yardımda bulunduğunu tahmin ediyorum. Norris aksi bir tavırla: …