Türk erkeğinin romantizm şifresi
Türk erkeğinin romantizm şifresi Müjdeler olsun! Tarihin en büyük romantik jestleri açık- lanmış. “Al sana bir kaya, nereye dayarsan daya” şekli… Biz iki “aşkım”lı SMS üstü bir tutam saç okşanmasına göbek atarken, bakın ünlü kısmisi manitalarına neler yapmış… Ben Affleck, Jennifer Lopez’e yüz beş bin dolarlık taşlı otu- rak almış. (Abartsaymış!) Sevgilisi lüks içinde şeetsinmiş! Victoria Beckham, kocası David Beckham’a elli bin dolarlık özel parfüm yaptırmış. (David’e canımız feda!) Eric Clap- ton, arkadaşı George Harrison’ın karısına âşık olmuş. Leyla ve Mecnun’dan esinlenerek ona “Layla” şarkısını yazmış. Ve en bombası; John Hammes karışma, ev işleri kolaylaşsın diye çöp öğütücüsü icat etmiş. Ey kızlar! Sevgilinizin yaptı- ğı en romantik hareket neydi? Soranm size. Biiipü! Düşün- dünüz ve kaybettiniz. Bizimkiler icat etse etse gol sayma makinesi icat ederler. Doğum günlerinde, evlilik yıldönüm- lerinde, Sevgililer Günü’nde falan, şanslıysaruz bir buket çi- çek sardınverirler. Ayrıca bunların doğum gününüzde bilgi- sayar, yılbaşında da printer alanları çoğunluktadır. Yine kendilerine yani… Ya da şakır şukur hazırlandığınız evlilik yıldönümünüzde, kırmızı kurdeleye sarılmış üçlü teflon ta- va setini elinize sıkıştınverirler. “Bu üçlü tava setini şimdi mi kafana yemek istersin, yoksa sabaha mı kocacıııım?” Özel doğum günü makyajı yapsanız, “Bu ne Petek Dinçöz hali, çok abartmışsın” çeker. Siz şık şıkıdım yemeğe çıkma- yı bekleyip durmadan rujunuzu tazelerken, o üstte gömlek altta don ikinci lig maçı izler, sizi deli eder. Ne jesti? Ne ro- mantizmi? Boşuna beklentiye girmeyin, elalemin romantikhareketlerine özenmeyin. En azından uluslararası düzeyd hani. Ha, çok mu canınız çekti, o zaman işte size Türk eı keğinin romantizm şifresi: Yurdum erkeğinin gizli şeker mi sali gizli romantizmi vardır. Artın, Türk erkeğinin romantiz mi boğazdan geçer! Sevgilinizin romantik olup olmadığın anlamak için hemen kebapçıya gidin. Önce sizin sevdiğini: mezeyi ısmarlıyorsa… Lahmacunu siz “a” demeden acısi/ söylüyorsa… Siz sarımsak yemeden ağzına sarımsak koy- muyorsa… O erkek romantiktir! Sonraaa, yaptığınız vıcık vıcık kısın başım …
Kadınların “sen nasıl istersen tatlım” iktidarı
Kadınların “sen nasıl istersen tatlım” iktidarı Bu kadınları çöz çözebilirsen… Huyumuz kurusun, lafı dolandırmadan rahat edemeyiz. Öyle pat diye, küt diye is- teklerimizi söyleyemeyiz işte. Bu bir ev de olabilir, akşama akrabalara misafirliğe gitmek ya da gezmekten nefret eden bir abiyi dört gece beş gün haldır haldır İtalya turuna gö- türmek de… Yeter ki konuya doğrudan girmeyelim. Nasıl mı? Misal, akşam yemeğe çıkacaksınız ve sevgilinize nere- ye gitmek istediğini sordunuz. Kadının ilk cevabı yüzde doksan “Bana fark etmez, sen bilirsin” olacaktır. Pek tabii ki bir kadına herhangi bir şeyin “fark etmemesi” külliyen yalandır, dolandır. Nereye gitsek? Ey erkek kişi, eğer bu cevabın altında kalırsan üç vakte kadar sana surat asma, offflama hatta hatta “Sen beni sev- miyosuuaaan” olarak geri dönecektir. Şimdi kadın “Fark et- mez” buyurdu ya, zavallı adam da mesela “Kebapçıya gide- lim o zaman,” der. Kadından cevap: “Ayyy, çok kokanz şim- di.” Erkek: “Peki pizzacıya gidelim?” Kadın yüzünü buruş- turarak: “istiyorsan gidelim de, şimdi gece gece hamur ye- mesek?” Erkek hafif sinirlenerek: “Balıkçı?” Kadın: “Daha geçen gece annemlerle yedim.” Ve erkek tam tabirle tırla- tır: “O zaman söylesene nereye gitmek istediğini!” Sonuç; erkek sinirlenir ve sonunda herhangi bir yere gidilir ve bü- tün gece kadın surat asar, yemeği beğenmez. Ya da bin birtartışmadan sonra nihayet kadın sabahtan beri gitmek iste- diği yeri söyleyiverir ve mutlu mesut yemek yenir. E be ka- dın, başından söylesene ne istediğini, değil mi? Değil! Ay, kadın dediğin istediğini peşin peşin söyler mi hiç? Neden? Pek değerli kaynağıma göre (Why Men Lie And Women Cry/ Allan-Barbara Pease), kadınların isteklerini ipuçlany- la, dolaylı yoldan dillendirmeleri ve size dekoder muamele- si etmelerinin sebebi anlaşmazlıktan, çatışmaktan, boş ye- re tartışmaktan uzak durmak ve esas olarak dominant gö- zükmekten kaçınmakmış. Erkeğin alanına bulaşmak iste- miyoruz yani… Al sana tuzak! Bence bu bir tür hastalık. Kendi isteğini erkeğin isteğiy- …
Aşkın Oluşma Evresi
Aşkın Oluşma Evresi İlk 3 ayda oluşur, sonra 12 ay aşk yaşanır. Oluşma Evresi: Bu evre için sizin dışınızda gelişen şartlar meydana gelir. Ama bunu siz tasarlayamazsınız. Yani, akşam iş yemeğinde inşallah birine âşık olurum demekle olmuyor. Siz bilincinizle istediğiniz kadar ortam yaratın olmuyor. Oluşum evresi bu nedenle insanın kontrolünde değil. Eğer öyle olsaydı her insan kendi egosuyla şartları oluşturur ve sonuçta yalnız kalırdı. Yani secret, kuantum gibi tam anlayamadığım öğretilerle aşkın oluşma evresi programlanamaz. İnsan somut hayatı- nı, evini, arabasını, kariyerini dizayn edebilir. Hatta hedef haline getirip mücadele de edebilir. Ama aşk için bu geçerlideğildir. Odanızın duvarlarına âşık olmak istediğiniz kişile- rin ya da o özellikleri taşıyanların resimlerini koyup sabah akşam bakmakla olmuyor. Şunu bilin ki zaten bilinç dışımızda bu kodlar var. Bu nasıl bir egoysa onu bile biz yapmak istiyoruz. Olmaz, olamaz, çünkü insana yetmez. Belki bir toplantıya yetişmek için aceleyle metroya koştu- rurken, belki bir arkadaşımıza oturmaya gittiğinizde, belki mezuniyet gecelerinde, belki de hüngür hüngür ağlayarak yalnızlığınızla gezerken çıkar karşınıza. Mekân, zaman ve olay kendiliğinden oluşur. Ve bir yerlerde onu ilk gördüğü- nüz an zihninize bir kanca takılır. Artık içinizdedir. îşte ilk aşama, hoşlanma başlamıştır. Hoş geldin der yeni dünya. O ana kadar bedenindeki eski ruhu sıyırırsın yavaş yavaş. Deri soyulur gibi. Zihnin de bedeninden kurtulur. Hoşlanmadan sonra uzaklaşır bedenler. Herkes kendi evinde kancalarıyla kalır. Başlar akıl oyunları, zihnin egzer- sizleri, zannetme aktiviteleri. İçinde devleşen meraklarla ka- lırsın küçücük kendinle. Hoşlanma aşamasında hoşlandığımız kişinin tavırları, beden dili ve enerjisine dikkat kesilirsiniz. Her bir hareketi- nin sende bir anlamı oluşur. Görüşmeler sıklaşırsa oluşma evresinin yoğunluğu artar. Buluştuğunuz yerler önemli, konuştuklarınız değerli olmaya başlar. Her iki taraf da kendi zihninde karşı tarafın duymayacağı sorular sorar: Acaba mı? Olur mu? Gerçekten o mu? Yanıtlar evet oldukça eminlik artmaya başlar. İlk aşamada tavırlarını sevdiğiniz kişinin buluşmalar art-tıkça içini de sevmeye başlarsınız. …
AŞKIN EVRELERİ
AŞKIN EVRELERİ Kime nerede, ne zaman ÂŞIK olacağımızı bilemeyiz. Böyle bir bilinç olsaydı aşk raflarda kalırdı, aranılan ve ar- zulanan olmazdı. Kimin evladı olduğumuz, hangi kültürde yetiştiğimiz, genetik kodlarımız ve karakter özelliklerimiz kime âşık olacağımızı belirleyen unsurlardır. Bu yüzden her karşımıza çıkana ÂŞIK olamayız. Aslında bir aydınlanma olan aşk, yıllarca kirlenen zihni- mizin aynı zamanda da ilacı oluyor. Gerçek AŞK insanı ken- di gerçekliğine götürüyor. Aşkın olmadığı zamanlarda insan sadece kendini ayakta tutacak şeylerin anlamlarını bilirken âşık olduğu zaman ilişkisi olduğu olmadığı onun için anlam ifade ediyor. İşte yaşamın tadı dediğimiz şey buradan geliyor. Birçok dinde, birçok dilde tüm âlimler Aşk’ı dizeliyor, resmediyor. Çünkü her ülke tarihsel aktarımında Aşk’ları, savaşları daha yoğun kullanıyor. Savaşın olduğu her yerde AŞK; AŞK’ın olduğu her yerde savaş oluyor. Beyin nasıl tam çözülemediyse AŞK da yüzde yüz bilinemiyor. Birçok başarı aşkla doğup bir çok hastalık aşkla iyileşebiliyor. Düşünsenize, âşık olan âşık olduğunun her noktasında hayat buluyor. Saçının telinden, eskimiş tişörtüne kadar. Do- kunduğu yerlerden dinlediği müziğe kadar her şey artık âşık olana geçiyor.Düşünün ki, âşık olan âşık olduğu için kendi zihnini ye- niden programlıyor. Tüm pozitiflik, olumlu bakış açısı, zevk alma dürtüleri, Polyannacılık motivasyon kanalları yüzde yüz çalışmaya başlıyor. Dertler tatlı, yükler hafif, cehennem cennet oluyor. Nefes olan her şey var olduğu için sevilip; nefes alamayan cansız eşyalar Aşka dekor olmaya başlıyor. Çünkü, dünya sen âşık olduğunda sana özel dizayn oluyor. Tüm dünyayı kendi gönlünde barındırabilen ÂŞIK, aşkı da, âşık olduğunu, da dünyayı da yaratana şükrediyor. Çünkü AŞK, yüzde yüze tamlığa, sisteme, evrene teşek- kürü getiriyor. Sayfalarca anlatsam da tarif edemediğim aşk içinde evre- ler taşıyor.
Aşk Dans Etmektir
Aşk Dans Etmektir Danışmanlık yaptığım anaokullarından birinde 4 yaş grubuyla drama çalışmaları yapıyorduk. Minik, çok sevimli kız ve erkek çocuklarıyla inanılmaz keyifli zamanlar geçiri- yorduk.Tüm çocuklar daire olup yere oturdular ve sohbet etmeye başladık. Onlara bir soru sordum: “Çocuklar AŞK nedir?” Hepsi birden gülmeye başladılar. O kadar tatlıydılar ki, fısır fısır konuşurlarken minik bir kız yüksek sesle dedi ki: “Sarılmak!” “Başka kim söyleyecek? Aşk nedir?” Bir erkek minik: “öpüşmektir!” “Başka?” Başka bir minik kız son noktayı koydu benim aşk nedir soruma: “Aşk dans etmektir.” “Nasıl yani?” “Annemle babam eve gelince zıplayıp sarılıyor.” Evet ben de katılıyorum bu miniğe. AŞK dans etmektir. Aynı beden diliyle tek bir ritimde aynı duygularla şimdiki zamanda bütünleşmektir. Çünkü AŞK iki kişinin bedeninde tek bir ritim olabil- mektir.
DUYGULARIN RENG -8-
DUYGULARIN RENG -8- Şimdi, bir kanepenin ya da yatağınızın tam ortasına, hat- ta yerde halının üstünde sırt sırta gelecek şekilde oturun. Bacaklarınızı katlayın ve eşinizin sırtına yaslanın. Onun da aynı şekilde aynı beden duruşunda olmasını sağlayın. Sessiz bir şekilde hiç konuşmadan birbirinizin sırtını his- setmeye çalışın. Sırt sırtayken zihninizde sadece olumlu, pozitif duyguları tutmaya çalışın. Ana odaklanın. Ne geçmişe ne de geleceğe saplanın. Bu egzersizi haftada üç kez on dakika süreyle yapın. Top- lam 21 oturum gerekiyor. Etkilerini üçüncü oturumdan son- ra göreceksiniz. Bilinç boyutunda sırt sırta verdikçe güven ve sevgi peki- şecek. Bilincin ürettiği ve kelimelerle pisletmediği bu duygu- lar bilinç dışındaki negatiflikleri yok edecek. On dakikalık çalışmadan sonra yine birbirinize bakma- dan ne hissettiğinizi bir iki cümleyle seslendirin. İlkönce siz sırtınızdaki eşinize, sonra da o, size ne hissettiğini anlatsın. Ayağa kalktıktan sonra bir daha bu uygulama hakkında konuşulmasın.ce karıkoca iki sevgili de. Hatta arkadaşlar, dostlar bile ya- pabilirler. Evde, parkta, sokakta, işyerinde yapılabilecek bir tekniktir. Bir duvarın dibine yan yana dizilin. Herkes birbirinin el- lerini sıkıca tutsun. Eller beden dilinde enerjimizin iletildiği en açık kanala sahiptir. Birbirinizin eline sıkıca sarılıp herkes bacağını hemen yanındakinin bacağıyla yan yana yapıştır- sın. Tek bir bacakmış gibi yapın. Şöyle düşünün, sol baca- ğınızı eşinizin sağ bacağına yapıştırdınız. O da sol bacağına çocuğunuzun sağ bacağına yapıştırdı. Herkes birbirinin elini sıkıca tuttu. Artık tek bir vücutsunuz ve kopamazsınız. Şim- di en baştaki ileriye doğru ilk adımı atsın. Yani her ikinizin ayağı yapışık şekilde tek bir bacak ileri adım atsın. Sonra ya- nınızdaki diğer ayağıyla adım atsın. Sonuç olarak ayakları- nız yapışık şekilde belirlediğiniz yere yürüyorsunuz. Etkinlikten sonra birbirinize geribildirim verebilirsiniz. Göz Göze Olalım Amaç: Uzun etkili sohbetler yapabilmek Birbirimizin içdünyasına girebilmek Duygusal zekâ gelişimi Etkileyici olmak Bu bedensel oyun hem evli çiftler hem de sevgili olanlar için geçerli. Biliyorsunuz ki bizler karşımızdakinin bize dik- …
DUYGULARIN RENGİ 7-
DUYGULARIN RENGİ 7- “Tanrıya şükür gelmiş!” Diğer kadın gülmeye başladı. “Carlton, Nick’lc bir iş meselesi hakkında konuşmak için Bermuda daki muhteşem bir plajdan beni buraya sürük- ledi.” “Carlton sırasını beklemek zorunda,” dedi Bebe umur- samazca. “Alcx ve benim burada olma sebebimiz de Nick. Alcx, uluslararası bir otel zinciri inşa etmek için Nick’lc konuşmak istiyor. İki haftadır Roma’dan Nick’c ulaşmaya çalışıyordu, fakat Nick telefonlarına cevap vermedi, biz de bu yüzden dün buraya geldik.” “Ericka’yı göremedim,” dedi diğer kadın. “Göremezsin, çünkü Nick onu buraya getirmedi… Onun yerine kimi getirdiğini görmek istiyorsan biraz bek- le.” Bcbe’nin görgülü sesindeki alaycı kahkaha, cümlesinin devamını getirmeden Lauren’ın kaskatı kesilmesine neden olmuştu. “Buna inanmayacaksın! On sekiz yaşlarında bir kız ve Missouri’dcki bir çiftlikten gelmiş. Nick bir saatli- ğine yanından ayrılmadan önce ona tek başına idare edip edemeyeceğini sordu…” İki kadın uzaklaştıkça sesleri du- yulmaz olmuştu. Bcbe’nin sözlü saldırısı Laıırcn’ı hem şaşırtmış hem de sinirlendirmişti, ama sakin bir şekilde kapıyı açıp koridora çıktı. Bir saat sonra Tracy’nin tuvalet masasında oturan Laıı- ren, parlak bal ve altın rengi tutamlar yüzünü çerçeveleyip muhteşem dalgalar halinde omuzlarına dökülene dek saç- larını fırçaladı. Sonra çabucak çıkık elmacık kemiklerine gül renkli bir allık sürüp dudaklarındaki ona uyumlu par- latıcıyı düzeltti ve makyaj malzemelerini çantasına attı. Nick muhtemelen aşağıda, havuzun kenarında onu bekliyor olmalıydı. Bu düşünce turkuvaz renkli gözlerininmutluluktan parlamasına neden olmuştu, aynaya doğru eğilip annesine ait olan on dört ayar altın küpeleri dikkatle taktı. İşini bitirdiğinde banyo yaparken Nick’in gönderdiği krem rengi, uzun ve şık jarse elbisenin etkisini görmek için geri çekildi. Yumuşak kumaş dik ve dolgun göğüsleri- ni bclirginlcştiriyor, elbisenin uzun, dar kolları bileklerine kadar kollarını zarif bir şekilde sarıyordu. Altın renkli ince kemeri hafıfbol olan bel kısmını kavrayarak elbisenin düz yakasından, Tracy’nin ona ödünç verdiği zarif altın ren- gi ayakkabıların göründüğü hafifçe genişleyen etek ucuna kadar Lauren’ın kadınsı vücut hatlarını ortaya …
DUYGULARIN RENGİ -6
duyguların rengi 4 Erkekler yalan söylerken aşağıya kadınlar ise yukarı- ya bakarlar. Erkekleri suç işlemiş çocuk gibi görebilirsi- niz. Kadınlar ise burnundan kıl aldırmayan biri gibidirler. Gözler aynı zamanda her iki cinste de sağa bakar. Çünkü insanlar geleceği düşünürken yapısal olarak sağa bakarlar. Sağa bakmak bir tasarı olduğundan gelecekle alakalıdır. Yani her yalan söyleyen sağa bakar. Yalnız her sağa bakan da yalan söylemez. Bunun için saydığım her şeyin bir arada olması şart.Genellikle göz kontağı kurulmaz. Kadın da erkek de göz- lerini birbirinden kaçırırlar. Yalan söylerken tek kullanılan yer ağızdır, bu yüzden yalan söyleyen genellikle ağzını kapatma eğilimi gösterir. Özellikle bir parmağını dudağına götürüp kaşır gibi yapabilir. Yalan söylerken kan basıncı normalin üstüne çıkar. Yüzün en hassas yerlerinden olan burun üstü ise kaşınmaya başlar. Genellikle erkekler burnunu kaşırlar. Kadınlar ise hafif bir dokunuş yaparlar.Bedendeki hareketlerde hızlanma olur. Doğru söyleyen insan sakin ve emindir. Yalan söyleyen kişideki sakinlik gi- der ve gereksiz bir hiperaktivite gelir. Bu da normal hareket- lerinde bir hızlanmaya neden olur. Kadınlar yalan söylediklerinde yüz bölgeleriyle pek oy- namazlar, galiba bu da makyaj bozulmasın diye. Genellikle kulakmemelerini sıkar ya da saçlarıyla oynarlar. Erkekler ise gözlerini ovuşturur, kendi yanaklarını sıkarlar.Kullandığı kelimelere bakın. Hangi cümleyle başladı ve ardından gelen diğer cümleler ilkiyle bağlantılı mı? Bunu anlamak için kurduğu ilk cümleyi sormanız yeterli. Genel- likle sonraki cümlelerde konudan uzaklaşmanın yollarını ararlar. Bir anda kendinizi başka bir konuda bulabilirsiniz. Olmaması gereken yerde tebessüm edip gülmeye başlar- lar. Bunun yalan olduğunu anlamak için göz kenarlarına ve ağız kenarlarına bakın. Gerçek gülmede her ikisinin kenarı da kırışır. Sahte gülüşlerde sadece ağız kenarı kırışır ama göz kenarları olduğu gibidir. Bu da samimiyetsiz ya da yalan söy- lediği anlamına gelebilir.Ses tonları bir anda değişir. Ya normalin altına ya da üs- tüne çıkar. Bu fark edilir değişim bir şeylerin ters gittiğini belli eder. Beden dilini kontrol etme çabaları …
DUYGULARIN RENGİ -5-
DUYGULARIN RENGİ “Nick!” Kadın elinde tuttuğu içkiye aldırış etmek- sizin sevinçle gülerek kendisini Nick’in kollarına attı ve Bebe’nin az önce gösterdiği samimiyete benzer bir şekilde onu öpmeye başladı. “Aylardır seni göremiyoruz!” diye onu azarladı geri çekilirken. “Söylesene, neler yapıyordun?” “Bazılarımızın hâlâ yaşamak için çalışmaya ihtiyacı var,” dedi Nick içten bir gülümsemeyle. Uzanıp Lauren’ın elinden tutarak onu arkadaşlarının oluşturduğu çembere doğru çekti. “Lauren, seni ev sahiplerimiz olan Tracy ve Gcorgc Middlcton ile tanıştırayım.” “Lauren, tanıştığımıza çok sevindim,” dedi Tracy ve Nick’c dönerek ekledi: “Neden ikiniz burada tek başınıza duruyorsunuz? Kimse geldiğinizi bile fark etmeyecek.” “Ben de bu yüzden burada durmayı tercih ediyorum,” dedi Nick açık bir şekilde. Tracy kederli bir kahkaha attı. “Sana bunun küçük bir parti olacağına söz verdiğimi biliyorum. Yemin ederim, davet ettiğimiz herkesin geleceğini ummuyorduk. Bu du- rumun evde yarattığı karışıklığı hayal dahi edemezsin.” Lauren rengi mora dönen gökyüzüne, ardından om- zunun üstünden iskeleye baktı. Neredeyse tüm konuk- lar kendilerini eve ya da yatlarına götürecek olan motorlu sandalların beklediği iskeleye doğru gidiyordu. Garsonlar çizgili, geniş bir gölgeliğin altında masaları kurmaya ve ha- vuzun etrafındaki meşaleleri yakmaya başlamışlardı. Mü- zisyenler ise havuzun diğer ucuna kurulmuş olan büyük sahneye enstrümanlarını taşıyorlardı. “Herkes yemek için giyinmeye başladı,” dedi Tracy. “Üzerinizi değiştirmek için Koy’a mı gideceksiniz yoksa burada mı değiştirmek istersiniz?” Lauren’ın başı dönmeye başlamıştı. Yemek için giyin-mck mi? Eğer yemek için resmi giyinmeleri gerekiyorsa yanında uygun tek bir şey bile yoktu! Lauren’ın telaşla kolunu sıkmasına aldırmayan Nick, “Lauren üzerini burada değiştirecek, ben de o sırada Koy’a gidip acil aramaları yapar ve üzerimi değiştiririm.” Iracy Lauren’a gülümsedi. “Ev dolup taşmış durumda. Birlikte bizim odamızı kullanabiliriz, George da üzerini değiştirecek başka bir yer bulur. Gidelim mi?” diye önerdi ve hemen eve yöneldi. Nick, Lauren’ın yüzündeki ifadeye alaycı bir anlayışla baktı. “Sanırım Lauren’ın bana söylemek istediği bir şey var. Sen git, o daha sonra …
DUYGULARIN RENGİ 2-
DUYGULARIN RENGİ 2- ne işe yarayacaklarını bilemez haldeler. Çalışanlar umut- suz, işlerinin geleceğini göremediklerinden, işsizler umut- suz, isteklerine kavuşamadıklarından. Siyasiler umutsuz, yazgılarını başkalarının başarılarına bağladıklarından. Yaş- lılar umutsuz gençlere güvenemedikleri ama onların gele- cek olduklarını bildiklerinden. Toplumca depresyonda mıyız? Biz mi yitirdik umutları- mızı yoksa birileri umudun yaşayanlar için olduğunu bili- yor ve doğrudan yok etmek yerine, umutlarımızı mı çalıyor- lar? Gasp, hırsızlık ve suç arttı, sokaklar güvensiz, evimiz bile güvensiz diye düşünmeye başladıysak, aslında umutla- rı olmadığı için sokaklarda olan bir avuç sokak çocuğunun felaketimiz olacağına inanmış, sokakları onlara değil, onla- rı sokaklara teslim ettiğimiz gerçeğini bile gözden kaçıracak kadar yılmışsak, ülkemizin gücünü, varlığımızın gücünü unutmuşsak, umutlarımızı, mücadele gücümüzü çalmaları- na izin vermişiz demek ki. Umutsuzluk karanlık bir duygu. Karanlık içinde kalma- ya da, bırakılmaya da karşı çıkmak gerek. Umutsuzluğun nedeni depresyonsa önemli değil, doktoru var, tedavisi var. Ama umutsuzluğun nedeni başkalarıysa sakın izin verme- yin, çünkü çalınan, umutlarınızla birlikte geleceğinizdir.Özlenene nasıl ulaşılmaz nitelikler yüklemiş yazar: “Ba- şımın tacı, canım efendim, görünmez çığlıklarımı gören…” Hep öyle değil midir.7 Özlenen ulaşılamayandır, ulaşılmaz- dır. Bildiğimiz, duyduğumuz, hissetiğimiz olumlu, büyüsel, olanaksız her şey ona aittir. O muhteşemdir, çünkü bizim özlemimizdir, özlediğimizdir, kavuşamadığımız, elde ede- mediğimiz belki de yitirdiğimizdir. Yanımızdayken anlaya- madığımız, belki de hiç bizim olmayan ama dinlediğimiz, dinlediklerimizi dillendirdiğimiz, dillendirirken değiştirip, hayallerimizi eklediğimiz, onun için özlediğimiz. En çok bahsedilen, yazılan, çizilen sevgiliye ve sılaya öz- lemdir. Sevgili, sevenin aynası olduğuna göre, sevgiliye öz- lem biraz da kendimize özlemdir. Aslında özlemlerin en büyüğü kendimize duyduğumuz özlemdir. Eski halimizi öz- leriz, neşeli halimizi özleriz, mutlu halimizi özleriz, hatta bazen hüzünlü halimizi bile özleriz. Üstelik hepsinin biz ol- duğunu, hepsini seçenin, hepsini yaşayanın biz olduğumu- zu unutarak, üstelik belki bir gün sonra bugünümüzü de özleyeceğimizi fark etmeden, düşünmeden özleriz. Aynen sevgiliyi özlemek gibi. Yanımızdayken, bizimken, yaşanır- ken hiç özlenmeyecekmiş gibi gelirken, özlemler küçük se- …