v.i.p patner deren kalkavan
V.İ.P ESCORT DEREN KALKAVAN Fiziksel Bilgiler Yaş / 22 Boy / 1.72 Kilo / 52 Saç / Koyu Sarı Ten / Buğday Görüşme Şartları : 25 – 40 yaş arası kaliteli ve kültürlü kişiler tercihimdir Görüşme Yeri : İstanbul Anadolu Yakası / Kendi Yeri İletişim Bilgileri Hakkımda detaylı bilgi edinmek için web sitemi inceleyebilirsiniz Sevgiler İstanbul Vip Partner Deren Kalkavan
ETİLER MANKEN ESCORT ASU
Merhaba Ben Etiler, Manken, Escort Bayan, ASU ***** 24, yaşında, 1,74/ boy, 54 kiloda, mankenlik yapan, elit, escort bayan, modelim. Avrupa standartlarında, fizik hatlarına ve yüz güzelliğine sahip olduğum için Etiler ve Nişantaşında, alışverişe çıkınca çok dikkat çeken, escort bayan, partnerim . Görüşmelerimi, sadece elit beylerle, yapmaktayım . Dışarıda görüşme yapıyorum, sizin varsa kaliteli semtte evinize, yada 4 – 5 yıldızlı otellerde, gelebilirim . Etiler, Nişantaşı, ataköy, ataşehir, Beşiktaş, Tarabya, Bebek, semtlerede, gelebilirim . Sohbetimle kibarlığım ve kalitemle beni diğerlerinden hemen ayıracaksınız. Elbise dolabımı sizin için özel zevkli modacım hazırladı. Gerçek, elit escort, eşlik servisi ile, size davette, kokteyl, yemek , tatil gezisi, eğlence programlarınızda eşlik edebilirim . Kaliteyi asla ucuza bulamazsınız.. Etiler, Manken, Escort Bayan, ASU… TELELEFON : 0539 333 61 18
SEVGİLİYE NAMELER 3
SEVGİLİYE NAMELER 3 Leo Jogiches Litvanya’dan geliyordu. Litvanya’nın başkenti Wilno’nuıı kendine özgü bir toplum yapısı var- dı: Litvanyalılar, Polonyalılar ve Museviler, her biri zen- gin birer kültürel güç olarak Ruslaştırma karşısında zorlu bir savaş vermekteydiler – sosyalizmi ve devrimi özellikle çekici kılan bir savaştı bu. Jogiches 1867’de zengin ve ünlü bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiş ti. Büyükbabası Jakub’un evi Wilno aydınlarının bu- luşma yeriydi. Babası Samuel, Leo daha çok küçükken ölmüştü. Leo, annesi Zofia’yı taparcasına severdi; an- nesinin varlığı yaşamı boyunca Leo’nun en büyük güç kaynağı olacaktı. 1898’de annesi öldüğünde. Luxem- burg’a «…artık kimsem kalmadı.» diye yazacaktı; oysa kızkardeşi Emilia ile erkek kardeşleri Josef ve Pavel Rolo VVilno’da yaşamaktaydılar. Jogiches liseden ay- rılıp işçi olmuş, kendini devrime adamıştı. 1888*de ey- lemlerinden ötürü birkaç ay tutuklu kalmış, 1890’da da yurt dışına kaçmıştı. Bağımsız geliri ona dışarda ayrı- calıklı bir konum sağlıyordu: bir baskı makinesi satın alabiliyor, parti yayınlarının giderlerini ve Luxemburg’ un geçimini üstlenebiliyordu. Para ikisinin ilişkisinde her zaman için bir sorun, mektuplarda sık sık değinilen bir konuydu. Bir egemenlik boyun eğme ilişkisi bağla- mında hem sembolik hem de psikolojik bir anlam yük- leniyordu. Wilno’daki günden güne sürdürülen yeraltı faali- yetinden uzak düşen Jogiches. İsviçre’deki Rus siyasi kaçakları ile de bir fikir birliğine varamadığından, Pa lonya’daki harekete ancak Luxemburg aracılığıyla ka- tıldı. 1914’e kadar SDKPİL’in Merkez Komitesi üyeliği dışında politik bir eylemi olmadı. Partinin mütevazi bo- yutları (1893’te 200 üyesi vardü-Jogiches’in siyasi tut kularını karşılamaktan elbetteki çok uzaktı. Her ikisi- nin de Zürih Üniversitesi’nde öğrenci oldukları 1890 – 1897 yılları boyunca ayrı evlerde, ama, istediklerinde bir- birlerini kolayca görebilecekleri uzaklıkta yaşadılar 1893’te. yirmi üç yaşındaki genç kadının bir toplulukönünde yaptığı ilk konuşma, Sosyalist Enternasyonalin Üçüncü Kongresi’ndeki konuşması, bir olay olarak ni- teleniyor ve Luxemburg bir yıl sonra SDKP’nin yayın organı olan İşçi Davast’mn (Spraıoa Robotnicza) genel yayın yönetmenliğine getiriliyordu. Gazete, …
SEVGİLİYE NAMELER 2
SEVGİLİYE NAMELER 2 Leo Jogiches Litvanya’dan geliyordu. Litvanya’nın başkenti Wilno’nuıı kendine özgü bir toplum yapısı var- dı: Litvanyalılar, Polonyalılar ve Museviler, her biri zen- gin birer kültürel güç olarak Ruslaştırma karşısında zorlu bir savaş vermekteydiler – sosyalizmi ve devrimi özellikle çekici kılan bir savaştı bu. Jogiches 1867’de zengin ve ünlü bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiş ti. Büyükbabası Jakub’un evi Wilno aydınlarının bu- luşma yeriydi. Babası Samuel, Leo daha çok küçükken ölmüştü. Leo, annesi Zofia’yı taparcasına severdi; an- nesinin varlığı yaşamı boyunca Leo’nun en büyük güç kaynağı olacaktı. 1898’de annesi öldüğünde. Luxem- burg’a «…artık kimsem kalmadı.» diye yazacaktı; oysa kızkardeşi Emilia ile erkek kardeşleri Josef ve Pavel Rolo VVilno’da yaşamaktaydılar. Jogiches liseden ay- rılıp işçi olmuş, kendini devrime adamıştı. 1888*de ey- lemlerinden ötürü birkaç ay tutuklu kalmış, 1890’da da yurt dışına kaçmıştı. Bağımsız geliri ona dışarda ayrı- calıklı bir konum sağlıyordu: bir baskı makinesi satın alabiliyor, parti yayınlarının giderlerini ve Luxemburg’ un geçimini üstlenebiliyordu. Para ikisinin ilişkisinde her zaman için bir sorun, mektuplarda sık sık değinilen bir konuydu. Bir egemenlik boyun eğme ilişkisi bağla- mında hem sembolik hem de psikolojik bir anlam yük- leniyordu. Wilno’daki günden güne sürdürülen yeraltı faali- yetinden uzak düşen Jogiches. İsviçre’deki Rus siyasi kaçakları ile de bir fikir birliğine varamadığından, Pa lonya’daki harekete ancak Luxemburg aracılığıyla ka- tıldı. 1914’e kadar SDKPİL’in Merkez Komitesi üyeliği dışında politik bir eylemi olmadı. Partinin mütevazi bo- yutları (1893’te 200 üyesi vardü-Jogiches’in siyasi tut kularını karşılamaktan elbetteki çok uzaktı. Her ikisi- nin de Zürih Üniversitesi’nde öğrenci oldukları 1890 – 1897 yılları boyunca ayrı evlerde, ama, istediklerinde bir- birlerini kolayca görebilecekleri uzaklıkta yaşadılar 1893’te. yirmi üç yaşındaki genç kadının bir toplulukönünde yaptığı ilk konuşma, Sosyalist Enternasyonalin Üçüncü Kongresi’ndeki konuşması, bir olay olarak ni- teleniyor ve Luxemburg bir yıl sonra SDKP’nin yayın organı olan İşçi Davast’mn (Spraıoa Robotnicza) genel yayın yönetmenliğine getiriliyordu. Gazete, …
SEVGİLİYE NAMELER
SEVGİLİYE NAMELER çıran sihirbaz misali, önce gücünü yitirdiğini anladı, hemen ardından Lııxemburg’u da yitirdi. Ayrılmaları kesinleştikten sonra, 1907’de, ayrı ya şamaya başladılar; ayn ama iki yabancı olarak değil Jogiches’in onu geri kazanma çabaları sonuç vermedi ıstırap girdi aralarına, hiddet girdi, ama kanbağı kop- madı. Birlikte çalışmayı sürdürdüler: gençliklerinin toplumsal devrim düşleri el değmemiş temizliklerini ko- ruyordu. Luxemburg’un yaşamında başka aşk hikâyeleri de oldu, anlamsız, küçük maceralar. Belki de Jogiches’e. ya da kendine, ispatlamaya çalıştığı bir şeyler vardı «Senin sevgine ihtiyacım yok… Onsuz da yaşayabili- rim» diye yazmıştı bir zamanlar Jogiches’e. Oysa ne o zaman, ne de daha sonra, bunu başaramadı. Yıllarca önce, bir karşılık görmemenin kızgınlığı içinde, «Seni öl- dürebilirim!»» diye haykırmıştı. Onu öldürmedi. Yaşam taklidi bir şeyi tek başına sürdürdü – 1919 Ocağında öldürülünceye kadar. Aradan iki ay geçmeden, onun ka- tillerinin izini süren Jogiches de aynı biçimde öldü rülecektiv Kadın olarak ve Musevi olarak Luxemburg ezilen iki sınıfı temsil ediyordu. Onun gençlik yılları, her iki- sinde de tedirgin kıpırtıların başladığı yıllara rastlar. Polonya’da kadınların durumu Avrupa’nın öteki Katolik ülkelerindeki kadınların durumundan pek fark- lı değildi: Yüzyıllar boyu alçakgönüllü ve yumuşakbaş- lı olmanın erdemleri öğretilmişti onlara; feodal-babaer- kil aile ortamlarında günah ve cezalandırılma korkusuy- la yetiştirilmişlerdi. Toplumsal konumuna göre kadın- dan ya kendine uygun bir erkekle topraklarını birleştir- mek ya da toprak işleyecek çocuklar doğurmak ama- cıyla yararlanılmıştı. Polonya folklorunda, ve belki de gerçekte, ilk «özgürleşen»» kadın, kocasını zehirleyerek ekonomik ve dolayısıyla kişisel, bağımsızlığını kazan mış bir duldu.Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Polonya’da da sanayileşme var olan düzeni sarstı; para ve iktidar el değiştirdi. Feodal seçkinler —yani Katolik Kilisesi ve babadan oğla geçen soyluluk kurumu— yeni bir elitin doğumuna tanık oluyordu: burjuvazi. Yoksullaşan soy- lular artık ne kahraman şövalyeleri ne de duygulu genç kızları besleyebiliyordu. O güne dek, gücü babasının soyundan ve mülkünden kaynaklanan erkek bundan böyle zihinsel …
Bu tip kadınlar erkekler için öncelikli cinsel yaşamlarını
Bu tip kadınlar erkekler için öncelikli cinsel yaşamlarını paylaştıkları düzenli seks hayatları için idealdirler. Kadınsı- lıkları abartı, eğlenme hazları yüksek ve genellikle duygula- rının dikinde yaşayan kadınlardır. Bu kategorideki kadınlar erkekler için fazla heyecan yüklüdürler. Bu heyecan yüzün- den uzun soluklu ilişki olmaz. Genellikle sevdiğinden ayrıl- mış ya da boşanmış erkekler hemen böyle bir ilişki ararlar. Kendilerini iyi hissetmek için ihtiyaçları budur. Üzücü gelse de böyle kadınlar da yok değil. Hayatlarını devam ettirebil- mek için tüm masraflarını erkeklere karşılatan ve sürekli sana ihtiyacım var diyerek yaşayan kadınlardır. Erkekleri cinsel yönden fazlasıyla tatmin ederler ama istekleri bitmez. Aşırı kaprisli, egoları yüksek ve tüketim odaklıdırlar. Yaptıkları her hatanın haklı bir nedeni vardır. Genellikle geçmişte kendi aileleriyle ciddi problem yaşa- mışlardır. Bu çoğu zaman baba travması olduğu için kendi geçmişlerinin intikamlarını erkek partnerlerinden alırlar. Aslında gerçekten hiç güçlü değillerdir, yaptıkları şey dişilik- lerinin arkasına güçsüz bir kadın saklamaktır. Duygularını yüksek yaşarlar, abartı vardır. Uzun vadede erkekleri yorar- lar. Genellikle her erkek böyle bir kadınla yaşamıştır. Böyle kadınların hayatları somut yaşam odaklıdır. Soyut becerileri düşüktür ama ara ara duygusal çöküşler yaşarlar. Bu anda da hep başkalarını suçlarlar. Erkekleri cinsellikle aldatan kadınlar bu kategoridedir. Bu tip kadınlar erkekleri çok iyi tanırlar. Çünkü küçük yaşlar- dan beri önce babalarını aşırı gözlemleyerek başlamışlardır hayata. Daha sonra bu gözlem başka erkeklerle devam eder. Erkeklerin önceliklerini yakalarlar, bu da cinselliktir. Amaaynı zamanda erkeklerin ideal kadın imajlarını da bildikleri için biraz da ideal kadın gibi gözükürler. İlişki esnasında er- keğin kafasını sık sık karıştırırlar. Çünkü erkekler bir türlü anlam veremezler. Bir yandan ideal kadın imajı bir tarafta da ideal olmayan davranışlar. Böyle kadınları anlamak bir erkek için zordur. Erkeklere cinsel davetle yaklaşırlar ve oyuncu tarafları er- keğin kafasını karıştırır. Aslında aşk değildir kadının yaşadı- ğı, sadece bir ilişkidir. İlişkide ideal eş tavırlarını oynar, ger- çekte ruh hali bozuktur ama bunu …
“Düzgün adam”, adam mı?
“Düzgün adam”, adam mı? Eyvahlar olsun! Düzgün adam diye diye ayvayı yediği- mizin resmidir. Anneannelerin gençliğimizi tükettiği yetmiyormuş gibi, pırtladı pırtladı şimdi de Internet’te “www.duzguna- dam.com.” pırtladı. Buyurup buradan yakalım dedik, siteye kaynadık tabii. Bakın siz şu düzgün adamın tarifine. Iyyy, tüylerim şim- diden diken diken valla. Anneanne top3, düzgün adam tanımında kafadan liste başı; geleceği parlak iş, hava atılası bir eğitim ve dolgun cüzdan. Peşinden iyi otomobil (yani cip), düzgün fizik, marka ve moda kılıklar, temiz ve bakımlı olmak, haftada bir saç tıra- şı (diş ipi yoksa kavga ederiz), sporcu, sosyal, hayvanları seven, Latin, klasik ve jazz başta olmak üzere geniş bir mü- zik yelpazesine sahip (Sezen Cumhur Önal gibi), üstüne bir de salsa, samba, tango kıvırtmakta kusur etmeyen (Tolga- han gibi), iyi seks yapan; o da yetmiyor, aldatmayan falan da filan… Hazır ayaktayken üç su yerleri silip ütü de yapsın bari. Bu ne be? Paket güzel de, içi nasıl içi? Acı var mı acı? “Adam” göremiyorum Sizin tarife uygun tiplerden yazlan Reina’da, kışları Eti- ler Şamdan ve Nişantaşı’nda gani. Ama ben içlerinde düzgün adam, çok pardon, “adam”göremiyorum, ya siz? Olsa olsa konu mankeni olurlar, dost- lar da alışverişte görür. Ortalık iki diploması, Range Rover arabası, kolunda Bvlgari saati, Göcek’te yatı, Papermoon’da masası, Akmer- kez Residence’ta katı olan acurlardan geçilmiyor, gözünü- zün yağını yiyeyim yani. En iyi mevkilere gelir, gazetelere kasım kasım kasılarak röportaj verir, terliden terfiye koşar, ama eve gelince karı- sını hırpalar, aşağılar, çocuğuna harçlık vermez, boşanınca öz evladını tanımaz, garsonlara köpek muamelesi çekerler. Öyle düzgündürler işte! Açtırmasınlar bayramlık ağzımı şimdi. Bizim kızlar da iyi kısmetiyle Bebek’te oturacak, böyle bir adamı kafeslediği için kendiyle gurur duyacak, anasının göğsünü kabartacak ya, düşünmeden evlenirler bu “düz- gün adam”larla. Sonra gelsin metresler, gitsin kavgalar, bel- ki alkol, belki itiş kakış. E tabii bir de “aman kol kinisin yen içinde kalsın” …
duyguların rengi -2
duyguların rengi -2 Kişilik Yaşlandıkça sosyal ilişkilerde azalma gözlenir. Yenilikle- re, yeni şeyler yapmaya ve öğrenmeye karşı yaşlılar uıtucu olur. Çevreye ilgileri azalır, sosyal ilişkileri gittikçe azalır. Bu durum genellikle yapamamaktan ve hareket zorlukların- dan kaynaklanır. Ölümler nedeniyle sosyal çevreleri azalır, yeni ilişkiler kurmak zorlaşır. Yaşlılıkta kişiler aşırı tutum- lulaşır, mal ve para düşkünlüğü artar. Gerçekte çok da ge- rek duymadıkları, duymayacakları şeylere aşırı bağımlılık göstermeye başlarlar. Aslında yaşlılık dönemi Erikson tarafından benlik bü- tünlüğünün tamamlandığı dönem olarak tarif edilir. Bu- nun anlamı kişinin geçmiş yaşannların tümünün kendine ait olduğunu kabullenişi, geçmişle ilgili pişmanlıklar ve öz- lemler taşımamasıdır. Bunu sağlayabilen yaşlılar için gele- cek belirlidir, ölümden korkmazlar. Gençlere kızmaz, onla- rın haklarına saygılı olur ve önem verirler. •Tüm bu gelişimleri, yaşlının daha önceki kişilik özellik- leri, yaşlılıkla birlikte oluşan hastalıklar, aldığı ilaçlar, kişisel kayıplarla bağlannlıdır. Hastalıklar ve ilaçlar yaşlının zihin- sel, bedensel ve kişilik gelişimini olumsuz etkileyen durum- lardır. İyi bakım, devam eden sosyal ilişkiler, çocuklar ve to- runlarla paylaşılan zamanlar yaşlıların bu dönemi daha sağ- lıklı geçirmelerini sağlayan önemli sosyal desteklerdir. Toplumumuzun önemli geleneklerinden biri yaşlılara saygı ve bağlılıktır. Yaşlılar genellikle bakımlarını sağlayama- dıkları zaman, gençlerle birlikte yaşamaya başlarlar. Ya da en azından yakın yerlerde otururlar ve sorunlar paylaşılır. Değişmeye başlayan toplumsal yapılardan biri de, insanlararası mesafeler, yalnızlaşma ve ayrışmadır. Bu durum yaşlı- ların son dönemlerini yalnız geçirmelerine neden olmakta- dır. Sosyal kurumların arttırılması daha önemli hale gelmiş- tir. Huzur evlerinin kimseleri olmayan insanların bulundu- ğu bir yer değil, yaşlı insanların sosyal çevre kurabilecekle- ri, bakımlarının yapılabileceği, sağlık kontrollerinin olacağı gerekli mekânlar olarak değerlendirilmesi gerekir. Hepimizin bir gün yaşlanacağı kaçınılmaz bir gerçek. Yapabileceklerimizi yapmış olmanın mutluluğu ve geleceği eğittiğimiz veya yetiştirdiğimiz kişilere teslim etmenin huzu- ru ile sağlıklı, çevremizde bizi seven ve değer veren insan- larla birlikte olmayı ummak, bunu sağlamaya çalışmak yaş- lanmayı güzelleştirecektir. Bu yazıyı Erikson’un …
duyguların rengi
duyguların rengi Şizofreni, hakkında yanlış bilgilerin çok olduğıı, bu ne- denle kimi zaman korkulan, kimi zaman hakaret kelimesi olarak kullanılan, aslında diğer hastalıklar gibi olan bir be- yin hastalığıdır. ‘Akıl Oyunları’ adlı filmle bir kez daha gündeme gelen, film nedeniyle biraz daha anlaşılan ama aynı zamanda tüm şizofrenlerin aşırı zeki, hatta dahi olduk- ları gibi yanlış bir bilgiyi de taşımaya başlayan bir sorun. Aslında şizofreni, düşünme, duygu ve davranışlarda bo- zukluklarla giden, insanın içe kapanarak, kendine ait bir dünyada yaşadığı, gerçeklerden ve insanlar arası ilişkiler- den uzaklaştığı bir hastalıktır. Genellikle genç yaşlarda (1 5 ila 25) başlamakla birlikte, daha geç yaşlarda da olabilir.Çok nadir olmayan bu hastalık, ne kadar erken yaşta baş- larsa yarattığı harabiyet o kadar fazladır. Nedenler Kesin neden bilinmemektedir. Ailede şizofren olması riski arttırır. Uzak akrabalarda olması ise daha düşük bir risktir. Genel olarak biyokimyasal etkenler önemlidir. Bi- yolojik yatkınlığı olan kişilerde, toplumsal ve çevresel olay- ların etkisiyle ortaya çıkar. Başlamasına ilişkin yanlış ina- nışlar vardır. Özellikle bazı yerlerde ‘kara sevdaya’ yakalan- manın, bazen de aşırı dayak yeme ya da benzer sıkıntıların şizofreniye neden olduğu düşünülür. Oysa bu tür stresler, sadece biyolojik yatkınlığı olan kişilerde hastalığın ortaya çıkmasına neden olurlar. Alevlenme dönemi dışında has- talar evlenebilir. Neler olabilir? Genel olarak çevreye ilgisizlik vardır. Konuşmada dağı- nıklık, kendine özgü anlamı olan kelimelerle, içerik olarak garip gelen konuşmalar, anlamsızlıklar, mantıksızlıklar ola- bilir. Duygularda azalma, tepkisizlik, dışa vurumda sorun- lar olur. Hareketlerde de bazı değişiklikler gözlenir. Dur- gunluktan aşırı hareketliliğe giden bozukluklar olabilir. Ba- zen sadece garip yüz hareketleri, tekrarlayan bazı hareket- ler, bazen de saldırgan davranışlar gözlenebilir. Algı ve düşünce bozuklukları şizofrenide önemlidir. Dikkatin çabuk dağılması yanında, önemli algı bozuklukla- rı olur. Bunlar halüsinasyonlar (varsanılar) ve illüzyonlara(yanılsamalar) neden olur. Yanılsama dışardan gelen uya- ranın yanlış algılanmasıdır. Karanlıkta çoğumuz uçuşan perdeyi başka bir şey gibi algılayabiliriz. Ama şizofrenide al- gılanan …
KALBİMDEKİ ACI
KALBİMDEKİ ACı “Hayır, lütfen zahmet etmeyin,” diye hemen itiraz etti Lauren. Tony ona aldırış etmedi. “Detroit gibi büyük bir şehir- de senin gibi hoş bir italyan kızın kendisini koruyacak bir aileye ihtiyacı vardır. Sık sık bizi ziyarete gel… Restoranın üstündeki dairelerde oturuyoruz. Ricco, Dominic…” dedi Tony sertçe. “Lauric geldiğinde ona göz kulak olun. Joc, sen de Ricco ve Dominic’e göz kulak ol!” Kahkaha atmaya başlayan Lauren’a dönerek, “Joe evli,” dijre açıkladı. Neşesini güçlükle bastıran Lauren kendisini korumak- la görevli dörtlüye sevinçle ışıldayan gözlerle baktı. “Benim gözüm kimin üzerinde olsun peki?” diye şakacı bir dille sordu. Bu dört İtalyan esmer adam kafalarını kusursuz bir uyumla sallayarak sandalyesinde neşeli bir ifadeyle oturan Nick’i işaret ettiler. Nick sandalyesine yerleşerek, “Lauren bana kendi ba- şının çaresine bakabileceğini söyledi.” dedi ve soğukkanlı bir şekilde sandalyesini geriye itip ayağa kalktı. Nick telefon açması gerektiğini söylemiş ve bu sırada Lauren da koridorun sonundaki bayanlar tuvaletine git- mişti. Dışarı çıkar çıkmaz girişteki telefonun başında du- ran Nick’in geniş omuzlarını ve üçgenimsi sırtını hemen tanımıştı. Kalın bariton sesini kısarak konuşuyordu ama Lauren ağzından çıkan sözcüklerden birini net olarak duy- muştu: “Ericka.” Lauren bunun başka bir kadını aramak için ne kadar tu- haf bir zaman olduğunu içinden geçirdi. Yoksa tuhaf değil miydi? Ev sahipleri partiye yanında birini getirmesini bek- liyorlardı ve Nick hiç şüphesiz Lauren ile karşılaşana dek 65partiye gideceği kişiyi ayarlamış olmalıydı. Nick başkasına olan sözünü bozuyordu! Nick, Lauren’ın Pontiac Trans Am marka spor otomo- biline binip motoru çalıştırdı, gösterge panosunda jenera- törün kırmızı ikaz lambasının yandığını görünce de kaşla- rını çattı. “Jeneratörde bir sorun olduğunu sanmıyorum,” diye telaşla açıklamaya başladı Laurcn. “Buraya gelirken yolda durup bir tamirciye kontrol ettirmiştim. Hiçbir şey bulamamıştı, sanırım ikaz lambasında bir sorun var. Araba henüz altı aylık.” Nick bir süre düşündükten sonra, “Neden kuzeye doğru gidip nasıl çalıştığına bakmıyoruz,” dedi. “Böylece Missoııri’yc giderken …