Etiket İlanları: 'merter eskort' (2)

Duyguların rengi 1-

Duyguların rengi 1-

Duyguların rengi  1- “Umudumu yitirdim, her şey yerli yerinde gibi yaşa- mımda, ama umudumu yitirdim ve gelecek yok artık, yani hayat yok doktor!” Kim bilir kaç kez duydum bu cümleyi. Umutsuzluk, baş edilmesi en güç duygulardan biri. Hem yitiren için hem yitirileni bulması beklenen doktor için… Umudu yitirmek, geleceği ve yaşamı yitirmenin ilk adımı geçekten de. Sadece kişi için değil, topluluklar için, ülkeler için, dünya için… Yok etmenin bir yöntemi de umutlarınıellerinden almak, geleceklerini çalmak. Umut demek, seçe- nek demek, umut demek çaba gösterme gücü demek… Umudu kesmek dinlerde de Tann’ya isyan kabul edilir. Çünkü umutsuzluk, insanın kendinden vazgeçmesidir ve tüm dinler için günahnr. Yine de hangimiz kapılmadık umutsuzluğa zaman zaman? Hani bir engel çıktı mı karşı- mıza, hele bir de dağ gibi görünüyorsa, sevdiğimiz çekip git- mişse ve tüm dil dökmelerimize karşın “dönmeyeceğim” dediyse, cebimizde beş kuruş kalmamış, işsiz ve açsak, bek- lediğimiz her neyse ve biz onu tek gerçek sanırken gelme- mişse kapılmadık mı hiç umutsuzluğa? Dünyanın sonu gel- miş, yaşamamız gereksizmiş, zaten aldığımız nefes hava de- ğilmiş, biz biz değil, hiçmişiz gibi gelmedi mi hiç? Sonra bi- raz zaman geçince, yeni bir sevgili, yeni bir iş, yeni bir ge- lecek varmış gibi hissedip, umutlarımıza sarılmadık mı sonra? İşte o anı sağlayan, güç sanılan şey içimizdeki dönü- şüm arzusudur. Öyle bir arzudur ki o, içimizde, derinde bir yerde umutsuzluğun kalın perdesini yırtarak çıkabilecek ka- dar güçlüdür. Yeter ki çok derinlerde olsa bile onun içimiz- de bir yerde var olduğunu bilelim. Devamlı söylediğimiz “olmaz, olamaz”ın aslında “yapamam” olduğunu fark ede- bildiğinizde, yapabilmenin zorluğunu bilseniz de umutsuz- luğu seçer misiniz? Eğer seçerseniz, yok olmayı seçmiş olur- sunuz. Bazen depresyon getirir umutsuzluğu. Depresyon bir hastalık, umutsuzluk da onun en olumsuz bulgularından biridir. Hastalığa teslim olmak yerine tedavi olmak gerekir. Depresyonda umutsuzluk o denli yoğun olabilir ki, hiçbir şeyden zevk alamaz olur

ALDATMAK - 1 -

ALDATMAK – 1 –

ALDATMAK – 1 – Sevdiklerimizin ruhlarında oluşan anlık değişimleri, duygu sıçramalarını, her zaman çok da belirli nedenlere bağlı olmayan yakınlaşmalarını ve uzaklaşmalarını, bilinçlerinin alt kısımlarındaki ulaşılmaz bölgelere saklanmış arzularının değişik biçimlerde ve beklenilmeyen zamanlarda ortaya çıkışını izleye-bilseydik, herhalde sakın bir denizde sulann arasından aniden yükselen bir canavarı gördüğünde zavallı bir balıkçının hissedeceği korkuyu ve şaşkınlığı hissederdik. Ürkütürlerdi bizi. Hiçbir zaman başka bir insanı, o insan en yakınımız olsa bile, tümüyle tanıya-mayacağımızı, iki insanın arasında daima görülemez karanlık alanların bulunacağını, iki insanın asla tam anlamıyla bütünleşemeyeceğıni, kimseye kendimizi bütün açıklığımızla gösteremeyeceğimiz gibi kimsenin de kendisini bize bütün açıklığıyla gösteremeyeceğini fark edip, kendimizi bu dünyada yapayalnız hisseder, yüzünü gördüğümüz, sesini duyduğumuz, günlerce, aylarca, hatta yıllarca konuştuğumuz, birlikte en gizli zevkleri paylaştığımız birinin nasri olup da bize yabancı olabildiğini anlayamamanın çaresizli- ğini yaşardık. Bütün bunları bilebilseydik, en sevdiklerimize bile, en kısa ayrılıktan sonra dahi ‘kimsin sen’ diye sorma ihtiyacını hissederdik. Halûk, duyguların bu gizemli karmaşasının sürekli hareket halinde olduğunun farkına varsaydı, insan beynini, o beynin bütün dokularını, kaslarını, sinirlerini, hangi bölümün hangi işe yaradığını böylesine bilip her gün en azındaın iki beyin ameliyatında, insanı insan yapan gri httereslerin arasında öylesine güvenle neşterini dol aştı nrk«n.. insan m huna nasıl böyle yabancı kalabildiğine şaşardı arrua bunların farkına varmıyordu. Patlamış damarlarını tamir ettiği, küçük girintilerinde birikmiş kan pıhtılarını temizlediği, anevrizmalarını aldığı, tümörlerini ayıkladığı o beyinlerin içinde dolaşıp duran düşüncelerle duygular, ne galiptir ki o beyinlerin kas yapısı kadar ilgisini çekmiyordu. Beyin denilen o tuhaf kütlenin insanı şaşırtan mucizevi çalışma biçimiyle öylesine büyülenmişti ki o mekanizmanın kendisi, yarattığı sonuçlardan daha fazla ilgilendiriyordu onu. Belki de, somut bozuklukları görüp somut önlemler almayı gerektiren bir mesleği olduğundan, somutlaşmayan, ele gelmeyen, bir biçime giremeyen belirsiz duygularla ilgilenmez, hatta öyle şeyleri küçümserdi. Duygulara yabancıydı ama duygusuz biri değildi. Karısını, çocuğunu neredeyse delilik derecesinde sever, onlara duyduğu sevgiyle mesleğine olan bağlılığının