Etiket İlanları: 'escort bayan' (173)

YALAN SÖYLEDİĞİNİ NASIL ANLARIM

YALAN SÖYLEDİĞİNİ NASIL ANLARIM?

YALAN SÖYLEDİĞİNİ NASIL ANLARIM? Yaptığım televizyon programında, konuk olarak katıldı- ğım tüm programlarda en çok aldığım sorulardan biri de YALAN. Birçoğumuz karşımızdakinin bize yalan söyleyip söylemediğini merak ediyoruz. Hatta içimizden bazıları aca- ba yalan söylediğimde karşı taraf anlıyor mu diye de merak içinde biliyorum. Galiba yaşadığımız yüzyılda en çok maruz kaldığımız ve insanlara güvenmek için gizli gizli sınadığımız tek şey dürüstlük olsa gerek. Hem dürüstlüğümüz sınanıyor hem de bizler başkalarının dürüstlüğünü sınıyoruz. Çocu- ğumuz okuldan gelince, eşimiz işten gelince ya da iş arka- daşlarımızın, markette satış görevlisi ya da kaynanamızın bize yalan söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyoruz. Çoğumuz önsezilerimize güveniyor ya da hayatımızdaki bazı insanları o kadar çok iyi tanıyoruz ki artık onun yalanını yakalamakta uzman olmuş durumdayız. Sosyal ve kişisel ha- yatımızda ne kadar önemli ise iş, siyaset ve sanat dünyasında da o kadar önemli bir konu. Emniyet müdürlüklerinde polis arkadaşlara yıllardır beden dili üzerine eğitimler veriyorum. Oradaki dostların yalanı yakalama konusunda ne kadar usta olduklarına birçok kez şahit olmuşumdur. Bu bölümde en çok merak ettiğiniz ve sosyal medyadan da en çok sorduğunuz soruların da yanıtını vermek istiyo- rum. Hem bir erkeğin, hem bir kadının, hem de çocukların yalan söyleyip söylemediklerini beden dillerinden nasıl an- larsınız öğreneceğiz.Bedeni zihin kontrol eder. Zihnimizi ise düşünceler. Dü- şündüklerimizi beynimizin filtrelerinden eler ve elenmiş ha- liyle dış dünyaya, yani karşımızdakine iletiriz. Karşımızdaki- nin de kendine özel olan bir algılama sistemi vardır. Bizden aldığı mesajları kendi zihinsel dünyasında algılar ve yorumlar. Bu bölümde öncelikle beynimizdeki bu filtre sistemini konuşalım. Her insanın aynı olaydan farklı yorumlar çıkar- dığını artık biliyoruz. Beynimizdeki bu süreç o kadar hızlı çalışıyordu ki bizler farkında olmadan genel bir gerçek çıkarıp (kendi gerçeği- miz) karşımızdakine sunuyoruz. Birini seviyor olmanız ya da birine kızgın olmanız kendi gerçeğinizdir. Elmanın kır- mızı olduğunu bilmek, Ay’ın geceleri çıktığını bilmek de ger- çeklerimizdir. Hatta kendimizle ilgili yapabilirim,

FİZYOGNOMİ -2-

FİZYOGNOMİ -2-

FİZYOGNOMİ -2- lar; bu köpek tipine uygın gelmektedir. Alnı düzgün kaare şeklinde olan insanlar ahfikcğinüllüdürler; bu aslan tipime uygun gelmektedir. Alnı kırışıkolan insanlar mağrurdurlar; bu boğa ve aslan tipine uygun gelmektedir. Alnında kırışık- lar olmayan insanlar yalakadırlır. Dolayısıyla, alnın kırışıklı durumu kibirlilik, kırışıksız durunu ise yalakalığı ifade et- tiği için, en iyisi orta durum olacâkır. Başı büyük olan in- sanlar hassastırlar. Bu köpek tipine uyguı çelmektedir. Başı küçük olan insanlar duygusuzdurlar; bu domuztipine uy- gun gelmektedir. Kafası yukarıya doğru ensizleşeiıinsanlar (yumurta kafalı) yüzsüzdürler; bu eğri tırnaklı kuştipine uygun gelmektedir. Kulağı küçük olanlar maymuna,’tiıyük olanlar ise eşeğe benzemektedirler. Köpeklerde ise kulillar daha orantılıdır. Saç Rengi Sarışın saçlı insanlar cesurdurlar; bu aslan tipine uygun gelmektedir. Saçları aşırı kızıl olan insanlar kurnazdırlar; bu tilki tipine uygun gelmektedir. Yüz rengi solgun ve de- ğişik tonda olan insanlar korkaktırlar. Bu korku anında or- taya çıkan duruma uygun gelmektedir. Bal sarısı renginde olan insanlar soğukturlar. Soğuk olan insanlar ise yavaş ha- reketlidirler. Vücut hareketleri yavaş olan insanlar ise ağır- kanlıdırlar. Kırmızı renkliler çabukturlar. Zira, hareketten ısınan vücut kızarır. Ateş kırmızısı renginde olanlar çılgın- lığa meyillidirler. Şöyle ki, bir cismin aşırı ısınmış parçaları alev rengini alır. Aşırı hırçın insanlar ise deliliğe yatkındırlar. Göğsünde renk beliren insanlar sinirlidir. Bilindiği gibi in- san sinirlenince göğüs bölgesinde bir yangı oluşur. Gözleri kızaran insanlar çabuk sinirlenirler. Göz rengi siyah olan insanlar korkaktırlar. Bellidir ki, siyah renk korkaklığı sem- bolize eder. Gözleri tam siyah değil de kestane rengine yakın olan insanlar dengeli bir karaktere sahiptirler. Parlak mavi renkli veya beyazımsı renkli gözleri olan insanlar korkak- tırlar. Bellidir ki, beyazımsı renk korkaklığı sembolize eder. Gözleri mavi değil de kestane renginde olanlar cesurdurlar. Bu aslan veya kartal rengine uygun gelmektedir. Gözleri koyu kestane rengi olan insanlar şehvetlidirler. Bunlar ke- çilere benzetilebilir. Gözleri alev renginde olanlar arsız ve yüzsüzdürler. Bunlar köpeklere benzetilebilir. Parlak fakat belirgin

FİZYOGNOMİ 1-

FİZYOGNOMİ 1-

FİZYOGNOMİ 1- Burun Burun deliklerinin duvarları kalın olan insanlar iyi kalplidir- ler. Bu öküz tipine uygun gelmektedir. Burun deliklerinin du- varları ince olan insanlar hırçın bir yapıya ve karaktere sahiptir- ler; bu köpek tipine uygun gelmektedir. Burun delikleri dairevi olan insanlar alçakgönüllüdürler. Bu durum aslanlarla benzer- lik oluşturmaktadır. Burnu ensiz olan insanlar (sivri burunlu- lar) kuşlara benzemektedirler. Burnunun ucu enli olan insanlar mantıksız hareket ederler. Bu domuzlara uygun gelmektedir. Direkt alından başlayan gaga burunlu insanlar arsızdırlar; bu, karga tipine uygun gelmektedir. Alından keskin bir şekilde ay- rılan gaga burunlu insanlar alçakgönüllüdürler. Bu kartal tipine uygun gelmektedir. Burnun alınla birleştiği yerde çökük, burun kavsi yukarıya doğru eğilmiş olan insanlar şehvetli ve ihtiras- lıdırlar. Bu horoz tipine uygun gelmektedir. Düz ve kalkık bu- runlu insanlar şehvetli ve ihtiraslıdırlar; bu geyik tipine uygun gelmektedir. Burun delikleri geniş olan insanlar sinirlidirler. Bilindiği gibi bu durum sinirlilik halinde ortaya çıkmaktadır. Yüz Yapısı Yüzü enli ve etli olan insanlar iyi kalplidirler; bu öküz tipine uygun gelmektedir. Kemikli yüze sahip olan insanlar tedbirli, etli olan insanlar ise korkaktırlar. Bunlar sırasıyla eşek ve geyik tiplerine uygun gelmektedir. Küçük yüzlü insanlar cesaretsiz ve iradesizdirler; bu kedi ve maymun tipine uygun gelmektedir. Büyük yüzlü insanlar tembeldirler; bu e*ek ve öküz tipine uy- gun gelmektedir. Dolayısıyla, yüz ne büyıiık ne de küçük olma- lıdır. En iyisi orta büyüklükte olmasıdır. Yüzü aşırı küçük olaninsanlar bayağıdırlar. Asık suratlı insanlar somurtkan karakter- lidirler. Allıkla boyanmış gibi yüze sahip olan insanlar utangaç- tırlar. Bilindiği gibi bu durum insan bir şeyden utandığı zaman ortaya çıkmaktadır. Yanakları allanan insanlar alkoliktirler. Bi- lindiği gibi insan alkol aldığı zaman yanakları allanır. Gözler Gözlerinin altı torbalaşmış insanlar alkoliktirler. Yüzünün bu bölgesi şişkin olan insanlar ise yatmayı çok sevenlerdir. Ni- tekim, uykudan yeni kalkmış insanın gözünün çemberinde şişkinlikler bulunur. Küçük gözlü insanlar cesaretsiz ve irade- sizdirler; bu maymun tipine uygun gelmektedir.

DUYGULARIN RENGİ 4-

DUYGULARIN RENGİ 4-

DUYGULARIN RENGİ 4- rar verebileceğini biliriz yani, biliriz de nasıl yapmayacağı- mızı becermek de zorlanırız. Oysa bir an gelir, öfkenizin yersizliğini, isteklerinizin anlamsızlığını, karşınızdakilerin şaşkınlığını görebilirsiniz. Çok öfkeliyken birden gülmeye başladığınız olmadı mı hiç.7 Ama dikkatli olmakta yarar var, karşıdakiler onlarla dalga geçtiğinizi düşünebilir siz öf- kenizi gülmeceye dönüştürürken. Öfkeli insanların davra- nışları, komedi filmlerinde çoğu zaman güldürür bizleri. Güldüren kontrolsüzlükleridir. Belki kendi öfkemizi kont- rol ederek, kendimizi güldürmeyi becerebiliriz. Öfkelendi- ğimizi bildiğimiz şeylere yakın olmak, içinde olmak ve on- larla olmak zorunda değiliz ayrıca. Kimi zaman, onların yok olmasını sağlayamıyor ve başkalarını değiştiremiyor- sak, uzak durma, görmeme hakkımızı kullanabiliriz. Öflce doğal bir duygu. Ve hep olacak, çünkü onu orta- ya çıkaran olayların çoğu yaşamın bir parçası ve yaşam da bizim. Amaç öfkelenmemek değil, öfkenin kaynağını keşfe- dip, ona karşı tedbir almak ve öfkenin dışavurum biçimini seçmek. Unutmayın, öfke bir duygu ama ortaya çıkardığı davranışın ne olacağına siz karar vereceksiniz.Yl1 1″°- Asistanım henüz ve ilk kez h ı r™ Ç.’kac^m hocamın isteği üzerine K T* Cani, yayın değil ve ben hTl. ,    un”tkan- — s-« *+> _ _ne soru söyleye- rek, bunların yanıtlarını isteyeceğini bildirdi. Çekim başla- dı, söylediği soruları sorup, yanıtları aldı. Bitti sanırken da- ha önce bahsetmediği bir soru daha sordu. Doğal olarak ben de yanıta, “Evet, bunu unuttum,” diye başladım. Sonradan izleyen herkes bunun bir espri olduğunu dü- şündü. Oysa ben yanlış kullandığım kelimeye takılmıştım: ‘Unuttum’. Unutmam için bunu önceden belirlemem, bil- mem, planlamam gerekti. Ben unutmamışnm. O gün iki şeye karar vermiştim. Biri, bir daha asla hiçbir programda önceden soruları konuşmadım, her şey doğal akışıyla gitti. Diğeri ise unutma, unutulma, unutkanlık gibi sözcükleri kullanırken anlamlarını hiç unutmadım. Unutma üzerine şiirler, romanlar, unutma üzerine sa- vaşlar, unutma üzerine intikamlar, hayatlar kurulmuş. Ki- mi zaman unutulmaktan, unutmaktan yakınmışız, kimi za- man unutamamaktan. Kimi zaman unuttuk diye suçlanmı- şız,

DUYGULARIN RENGİ 3-

DUYGULARIN RENGİ 3-

DUYGULARIN RENGİ 3- başını öperdi. Canım efendiminin yerini, “Bunu mu özle- mişim?” sorusu, aranan masalcı ninenin yerini masalın cadısı alırdı. O zaman özlem duymayalım mı.7 Hayır! Özlemek ve öz- lenene kavuşmak mutluluklardan biri. Yeter ki gerçeği öz- leyelim, yeter ki özlerken gerçekçi olabilelim. Bazen evlili- ğin sandığımız kadar masal dünyası olmadığını, bekarlığın da isteklerimize kavuşma özgürlüğü olmadığını bilelim. Eğitimin yetmediğini, eğitimsizliğin ise olumsuzluğunu bi- lerek, paranın mutluluk getirmediğini, parasız da sorun olabileceğini, sürekli evden uzak olmanın cazip olabileceği- ni, ama gezmek için çok uzağa gitmek gerekmediğini bile- rek özleyelim. Bilerek özleyelim ki, özlem acı değil, çaba ge- tirsin, heyecan getirsin, başarı getirsin. Sıla biziz, olumsuz- luklarıyla, yanlışlarıyla, eksikleriyle biz ve bizim parçaları- mız. Onu özlerken gerçekleriyle hayal edelim ki, kavuştuğu- muzda evimizde olduğumuzu, bizi bulduğumuzu hissedebi- lelim. Sevgili, paylaşmak demektir, duymak demektir, kız- gınlıklara, kırgınlıklara katlanabilmek demektir, olumsuz- luklarına karşın seçtiğimiz demektir, istediğimiz demektir, yansıtabildiğimiz değer demektir. Onu özlemek için yitir- meyi, uzak kalmayı, gitmesini beklemeyelim. Yanımızday- ken, yüreğimizdeyken, bizimleyken özleyebilelim. Özleyebi- lelim ve bunu ona söyleyebilelim ki sevgi, aşk, özlem, mut- luluk ve sevgili de bizim olabilsin.Korku, hayret, üzüntü, tiksinti, umut, sevinç, kabul edil- me ve öfke… Duygularımız, yani bizi bir davranışa yönel- ten, çevresel beklentilere uyum sağlamamıza yarayan duy- gular. Bizi bir davranışa yönelten ama davranışın ne oldu- ğuna bizim karar verebileceğimiz hisler. Öfke de bunlardan biri. Genellikle düşmanlığa ve saldırganlığa yol açan bir duygu. Becerebiliyorsanız şair gibi öfkeyle ama inadına şiir yazmak olabilir sonucu. Ama çoğunlukla tehlike oluştu- ğunda öfkelenir ve saldırarak o tehlikeyi yok etmeye çalışı- rız. Bazen öfke saldırganlığa değil, hiddete dönüşür. Aslın- da birbirlerine yakın duygulardır ama şiddetleri aynı değil- dir. Öfkelenmek doğaldır, yeter ki kontrolden çıkıp, yıkıcı bir duygu haline gelmesin, yeter ki diğer insanlarla ilişki- mizi, iş yaşamımızı, okul hayatımızı bozmasın, yeter ki kontrol edebilelim ve yönetebilelim. “Öfke nöbetlerine girdi,” deriz, bağırıp

ALDATMA ,3

ALDATMA ,3

ALDATMA ,3 bir çocuk gibi mahzunlaşarak yalnız dolaşırdı. Bu yalnızlıktan yakınmazdı ama hiç olmazsa kocasının paylaşmaya yanaşmadığı bu konulara karışmamasını isterdi. Halûk’un, küçük kıza para vermesini küçümseyen bakışına ve akılla açıklanamayacak o davranışını eleştiren sözlerine duyduğu kızgınlığı dile getirmedi, hiç cevap vermeden, konunun kapanmasını bekleyerek pencereden dışan bakıp, o küçük, önemsiz kızgınlığı, ruhunun bir yerlerinde taşıdığı ve içinde açığa çıkmamış minik öfkelerini biriktirdiği kesenin içine atıp unutulacak duygular arasına terk etti. Selin’i annesine bırakıp çıktıklarında Aydan kızgınlığını unutmuştu bile. Küçük balıkçı köyündeki tahta masaları örtüsüz eski meyhaneye gittiler. Sakin kıpırtılarla sahile usul usul çarpan denizden huzurlu bir serinlik yayılıyordu. Karşı kıyıdaki tepeler sessizdi. En telaşlı ruhları bile yatıştıracak bir sükûnet vardı çevrede. Bu lokanta, onları, her geçen gün, her yeni başarı ve banka hesaplanna yatan her yeni parayla biraz daha uzaklaştıklarını hissettikleri gençliklerine ve geçmişlerine bağlayan küçük bağlardan biriydi. Hayatlarından, başanlanndan ve zenginliklerinden memnundular, bunu değiştirmek ya da eski günlerine dönmek gibi bir arzuları da, özlemleri de yoktu ama gene de başarıyı tutkuyla hayal ettikleri o eski günlerinden tümüyle kopup ayrılıyorlarmış duygusunun içlerinde yarattığı, o anlaşılmaz, hatta genellikle fark edilmez hüznü, böyle eski anılarından kendilerine kalmış yerlere baş başa giderek yatıştırıyorlardı. Gençliklerinden kopmamak, onu hatırlamaktan ve yaşamaktan korkmamak onların başarılarını daha da önemli kılıyordu. Başarıyı bulmak için yola bir çocuk gibi mahzunlaşarak yalnız dolaşırdı. Bu yalnızlıktan yakınmazdı ama hiç olmazsa kocasının paylaşmaya yanaşmadığı bu konulara karışmamasını isterdi. Halûk’un, küçük kıza para vermesini küçümseyen bakışına ve akılla açıklanamayacak o davranışını eleştiren sözlerine duyduğu kızgınlığı dile getirmedi, hiç cevap vermeden, konunun kapanmasını bekleyerek pencereden dışan bakıp, o küçük, önemsiz kızgınlığı, ruhunun bir yerlerinde taşıdığı ve içinde açığa çıkmamış minik öfkelerini biriktirdiği kesenin içine atıp unutulacak duygular arasına terk etti. Selin’i annesine bırakıp çıktıklarında Aydan kızgınlığını unutmuştu bile. Küçük balıkçı köyündeki tahta masaları örtüsüz eski meyhaneye gittiler. Sakin kıpırtılarla sahile usul usul çarpan

ALDATMAK 2

ALDATMAK 2

15 Mayıs 2013

ALDATMAK 2 Halûk’a, “Hazırlan artık istersen, annem bekler,” demesi, yemekleri buzdolabına yerleştirmesi, üstüne ne giyeceğini düşünmesi, oyalanan kocasına alışılmış bir biçimde içinden hafifçe kızması, evinin gizli hâkimi olduğunu hissetmesi, pencerelerden görünen ilkyaz güneşinin ışıklarının halıya düşmesi, bütün bunlar, bu minicik, önemsiz ayrıntılar bir araya geldiklerinde güçlü bir sığınak oluşturuyorlardı onun için. Biraz önce hissettiği utancı, aşağılanmayı, hatta adamın küstahlığına duyduğu kızgınlığı unuttu. Duygularını inciten bir görüntü günlük hayatın ıvır zıvırı altına bir daha çıkarılmamak üzere gömüldü. Eğer, kendi haline bırakılsaydı bir daha o adamı belki hatırlamayacaktı bile. Hep birlikte evden çıktılar. Geniş caddenin köşesindeki trafik ışıklarında durduklarında, kirli yüzlü, yırtık fanilalı, tozlu saçlı bir çocuk kalabalığı yoksulluktan arsızlaşmış gözleriyle bulanık bir su gibi dalgalanarak arabanın çevresine üşüştü, ellerindeki paçavralarla pencereleri silmeye çalışıyorlar, bir yandan da verileceğini sandıkları parayı kapabilmek için kemikli, sıska dirsek-leriyle birbirlerini itiyorlardı. Hayata yenik başlamışlar, asla üstesinden gelemeyecekleri o yenilginin içinde çocukluklarını bile yitirmişlerdi. Yoksullukları da, arsızlıkları da iç acıtıcıydı. Halûk, çevresinde kaynaşan o zavallı çocuk kalabalığını görmüyormuş gibi gözlerini yola dikmiş dümdüz bakarak yeşil ışığın yanmasını bekliyordu. Aydan, birisini arar gibi çocuklara bakarken, biraz ilerde duran mavi gözlü küçük kızı gördü, kirden kararmış yanaklarında biraz önce ağladığını gösteren ince, beyaz izler görülüyordu. Öbür çocukların arasına katılmamıştı, bir direğe dayanmış duruyor- du, ya utanıyordu dilenmeye ya da onlarla boğuşacak gücü yoktu. Minicik sıska yüzünde olduğundan da büyük görünen iri gözleri dargın bakıyordu. Aydan kıza eliyle gelmesini işaret etti. Acıklı bir telaşla koşarak geldi küçük kız. Çantasından çıkardığı parayı verdi. Halûk, başını çevirmeden yan gözle bakmıştı verdiği paraya. Kız, parayı alıp şaşkın ve sevinçli bir bakışla uzaklaşırken, Halûk gözlerini ışıklardan ayırmadan, “Senin içini rahatlatmaktan başka ne işe yanyor verdiğin para?” demişti. Bazen böyle önemsiz cümleler Aydan’ın içinde, çabucak geçeceğini deneyimleriyle bildiği, küçük öfke çalkantıları yaratıyordu. Onu kızdıran söylenen sözler değildi; asla açıklayamayacağı, kimseye söyleyemeyeceği gizli bir duygusunun bir

DOKTORA DANIŞMADAN OLMAZ

DOKTORA DANIŞMADAN OLMAZ

Doktora danışmadan olmaz Adet düzensizliği ciddiye alınmalı. Bu konuda çevrede duyduğunuz tedavi ve ilaç tavsiyelerini unutun. Mutlaka bir uzmana başvurun. Çünkü yapısal bozukluklar, hormonların salgılanmasındaki sorunlar adetlerin düzenini etkileyebilir. Kendi kendinizi iyileştirmeye çalışmayın… ilaca1 devam etmeli miyim? Polikistlik över hastasıyım. Tedavi sonucu oğlum oldu. Doğumdan sonra 2 yıl doğum kontrol hapı kullandım. Doktorum uzun vadede bu ilacın kanser riski olduğu için bazı dönemler bırakmam gerektiğini söyledi. Şimdi adet görmek için her ay 5 gün başka bir ilaç içiyorum. Sizce bu iiaca sürekli devam edebilir miyim yoksa yeniden doğum kontrol hapına başlayım mı? CEVAP Sevgili okuyucumuz, polikistik over’de kullanılan doğum kontrol hapları bir yerde yumurtalıkların çalışmasını düzenleyip orada kist oluşumunu engeller. Şimdi kullandığınız ilaç ise rahimde eksik olan hormonu yerine koyarak kanamaların olmasını sağlar. Bazen o ilacı da kullanabilirsiniz. Uzun süreli kullanım için başka bir sakıncası yok ise doğum kontrolü için kullanılan ilaçların daha yararlı olacağını sanıyorum. Ayrıca insülin metabolizması ile ilgili sorun var mı? Varsa onun için de tedavi olun. Kilo sorunu var mı? Onun için de diyet ve spor mutlaka yapılmalı, sevgiler… Tifo yüzünden mi? 10 yıldır evliyim. Yaşım 28. Çocuk sahibi olamıyorum. Daha önce tifo geçirdim. O hastalık sırasında düşük yaptım. Acaba geçirdiğim hastalığın çocuk sahibi olamamamla alakası var mıdır? CEVAP Sevgili okuyucumuz, geçirdiğiniz tifonun gebe kalmanızı engelleyeceğini pek sanmıyorum. Ancak hastalık çok ağır geçer ve buna bağlı olarak bağırsaklarda ve karın içinde ciddi problemler çıkarsa (perforasyon- bağırsak delinmesi gibi) belki o zaman gebe kalamayabilirsiniz. Gebeyken tifo olunca yüksek ateş, enfeksiyon büyük olasılıkla düşüğün olmasına neden olmuştur. Ama kalıcı bir hasar yaptığını sanmıyorum. Şimdi yapılması gereken neden gebe kalamadığınızın araştırılmasıdır, sevgiler… Adetim normal değil 23 yaşındayım, adet kanamam normal değil. Bazı ilaçlar olduğunu duydum, acaba onlan kullansam olur mu? Doktor tavsiyesi şart mıdır? CEVAP Sevgili okuyucumuz, adet hiç mi olmuyor, çok gecikerek mi oluyor yoksa düzenli mi değil?

EVLİLİKTE SEVİŞME NE SIKLIKTA OLMALIDIR

EVLİLİKTE SEVİŞME NE SIKLIKTA OLMALIDIR?

EVLİLİE SEVİŞME NE SIKLİCTA OLMALIDIR? Evlilik, mutlı- şekilde sürebilmesi için £»rçekten her iki eşin de çok öçöstermesi gereken bir kurundur. Evliliğin yürüyebilmçin cinselliğin her iki taraf Kn de kabul edilebilir bir düae olması kaçınılmazdır. Enliğin diğer yanlan gibi, cinsel uyum da evrim gerektiren bir süreçtir. Bu işin normali ne olmalı? Cinsel yaşam her ilişki gibi çiftler arasında gereksinme, yetenek gibi olgularla karşılıklı birbirine bir şeyler verebilme temposuna göre gelişmelidir. Bazı kimseler bazılarına oranla daha sık ve daha yoğun bir cinsel yaşama ihtiyaçları vardır. Eşlerden birinin cinsel isteklerinin yanıtsız kalması ister istemez, Leyla ile Mecnun gibi âşık dahi olsa Ur, huzursuzluğa yol açacaktır. Dünya Sağlık Teşkilatına (WHO) göre insanın sağlıklı olabilmesi için sadece bedensel ruhsal sağlığının yerinde olması gerekir. Bence bu da değildir. Gerçek sağlıklı birinin cinsel yaşamı da gerp dengeli olmalıdır. Dünya istatistik verilerine batığınızda genelde çiftlerin haftada iki kere cinsel birleşmeyr girdiklerini görüyoruz. Eşlerden birinin cinsel birleşmeyi sır* bir evlilik görevi için yapıyor olması, cinsel risinde bu d^ekanik bir eyleme dönüştürecektir. Zaman içe-tır. Bunun e vermeıheye başlayacakla  aşamalarında, eşlerden birinin cinsel ilişkiyi daha da sarsacaktır. Çiftler ir ınnın anlayışla yaklaşmalı ve eşini tatmin nalıdır. Birinin fazla veya ötekine göre az istek li olması esas    biyolojik yapıya bağlıdır ve kişinin elinde değildir. Birçc,k evlilikte zaman ayarlaması da önemli rol oy-nâmâMir. kadınların pek çoğu, erkeklerin cinsel uyanya çok çabuk tepki gösterdiklerinden habersizdirler. Erkeklerse kadının yeterince çabuk cinsel yanıt vermediğini düşünürler. Erkekler, eşinin cinsel uyanlara daha geç yanıt vermesinin nedeninin, kendisinin eşinin düş gücünü yeterince uyarmamasından olduğunu aklına bile getirmez.

İĞFAL (TECAVÜZ)

İĞFAL (TECAVÜZ)

İĞFAL (TECAVÜZ) OLAYI BAŞINA GELEN KADIN NE YAPMALIDIR? Bu tür olaylar dünyanın her yerinde olmaktadır. İğfal kurbanlarına yeterli ve gerekli tıbbi müdahalenin yapılabil- m esi için cinsel saldırının toplumsal ve ruhsal sonuçlan göz önünde bulundurulmalı ve olay geniş bir açıdan değerlendirilmelidir. İğfal kurbanının genel tıbbi ve kadın hastalıkları açısından muayenesi zaman kaybedilmeden yapılmalı ve kadına gereken acil bakım tıbbi açıdan sağlanmalıdır. Bu olay sonucu AİDS veya diğer zührevi hastalıklar ve oluşabilecek bir gebelik olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır. Böyle bir olayın başından geçtiği bir kadında kısa ve uzun vadede görülebilecek ruhsal bozukluklara karşı kadın ruh sağlığı açısından uzmanı tarafından takviye edilmelidir. Böyle bir olayda acil muayenenin gayesi, öncelikle kadının sağlığı için gerekli tıbbi önlemlerin alınması ve adli tıp açısından gerekecek delil sayılacak bulguların saptanmasıdır. Gelenek ve göreneklerimize uymayan bazı yayın ve filmler bu konuda cahil kalmış kimselere kötü örnek olmaktadır. Belki bu etkenlerle bu tür vakalar toplumumuzda da artmaktadır. Adli makamlara delil olarak yardıma olacak birtakım tıbbi tetkiklerin zaman kaybedilmeden yapılması gerekmektedir. Örneğin yapılacak biyokimyasal, bakteriyolojik ve se-rolojik laboratuvar tetkikleri zaman kaybedilmeden yapılmalıdır. Bu nedenle başından böyle bir olay geçmiş olan kadın vakit kaybetmeden adli makamlara başvurabilir. Çünkü zaman kaybında delil olabilecek birçok bulgunun saptanması olanakdışı hale gelmektedir. avcılar eskort bayanlar, avcılar escort bayan, avcılar yazıları escort bayan beylikdüzü, avcılar masaj salonları, avcılar escort bayanlar, escort bayan ataköy,

Sayfa 5 of 18 1 3 4 5 6 7 18