ataköy escort ceylan
Escort CEYLAN Ataköy Merhabalar. Ben İstanbul Avrupa Yakası,ndan escort ceylan 27.yaşında oldukca güzel fit bir vucuda sahip Esmer, siyah uzun saçlı, bakımına özen gösteren ve temizliğe hijene değer veren escort bayanım…. Kendine güvenen elit cidi beylerin aramasını beklemekteyim. Görüşmelerimi kendi evimde yapıyorum ve beylere özel eskort Masözlük hizmeti veriyorum,,,,,,,,,,, Detaylı bilgi yada randevu için aşağıda ki telefon numaramdan bana ulaşabilirsiniz. Görüşmek dileğiyle. gereksi yere sohbet amacılı aramayın lutfen ataköy Escort CEYLAN telefon; 0539 341 31 81
ŞİRİNEVLER ESCORT ZEYNEP
merhabalar,.ben ŞİRİNEVLER ,den yeni escort zeynep 30 yaşında 1,65 boyunda .55 kıloda zarif puruzsuz bir vucuda sahip sexsi doyumsuz escort bayanım,merterde.ki kendi evimde görüşüyorum .ve 4/5 yıldızlı otelere gelmekteyım,ne istedigini bılen elıt kalıtelı beyleri mısfir edmekteyım.. anal ve kondomsuz ilişkiye girmiyorum.. telefonum; 0534 702 65 53
CİFT ESCORT EDA/ ELA
biz iki bayan arkadaş ESCORT ela ve eda istanbula yenı taşındık ve istanbullu beylere hizmet etmek için buradayız 175 boyunda 58 kilo 172 boyunda 56 kiloda beyaz tenli hoş sohbet ve sempatik iki bayanız kendi evimiz musait olmadıgı ıçın şimdilik 4 – 5 yıldızlı otellerde yada güvenligi olan sitelerde rezitans larda görüşmelerimizi yapıyoruz hayalledebilecegınızden fazla fantazilere sahibiz fantazi kıyafetlerimiz mevcuttur anal sex asla teklif etmeyiniz ancak kondom sorunumuz yok yanı prezervatifsiz ilişkiye girmiyoruz anadolu yakası yada avrupa yakası bizim için fark etmez en önemli konuda ciddi elit ve kariyer sahibi beyleri tercih ediyoruz tüm detaylar için bizi arayınız not : lütfen gereksiz ve sohbet için aramayınız sms lere cevap vermiyoruz,, ilan suresı doldu
sevgiliye nameler 4
sevgiliye nameler 4 Sevgili! Sana kızgınını. Yaptığın bazı çirkin şey- lerden söz etmem gerekiyor. Öylesine incittin ki beni. burada kaldığım sürece sana yazmamaya kararlıydım Ama duygularım savaşı kazandı. Sana kızgınını, çünkü 1. Mektuplarında hiçbir şey yok, yani İşçi Davası ve benim yaptıklarımın eleştirisi ve neler yapmak ge- rektiği konusundaki direktiflerin dışında hiçbir şey1 Hiddetle diyebilirsin ki, ama mektuplarımda sana gö- nül alıcı laflar ediyorum. Benim senden istediğim aşı- kane sözler değil ki. Senin olsun hepsi. Bana özel yaşa- mından söz etmeni istiyorum. Tek satır yok! Aramızda ki biricik bağ, Dava. bir de eski duyguların anısı. Bu çok acı verici. Burada, bütün bunları apaçık anladım Hiç bitmeyen Dava beni iyice bitkin düşürdüğünde, so- luğumu tutup oturduğumda, ardıma baktım ve farket- tim ki benim evim yok, hiçbir yerde. Kendim olarak ne varım ne de yaşıyorum. Zürih’te de aynı, ya da daha kötüsü, hep yayın işleri… Ne burada kalmak istiyorum.ne de Zürih’e dönmek. Sakın bana hiç bitmeyen bu iş- lerden bezdiğimi, biraz dinlensem hepsinin geçeceğini söyleme. Hayır, hayır, bunun iki katına da katlanabi- lirim; katlanamadığını, nereye dönsem, nereye baksam. hep aynı şey – «Dava». Bu dayanılmaz, bu tüketici bir şey. Elimden gelen her şeyi bu yola koyduğum halde neden herkes hâlâ beni rahat bırakmıyor? Her mektup seninkiler olsun, ötekilerden gelenler olsun, hep ay- nı— bir yük bana, şu sayı, bu bildiri, şu yazı, ya da öbü- rü! Buna bile katlanacağım; yanısıra bir de insan olsa hepsinin ardında, bir kul, bir can, bir kişi… Ama sana göre tek bir şey var: «Davamız,» başka da bir şey yok! Bunca zaman hiçbir şey geçmedi mi başından? Tek bir düşünce? Tek bir kitap? Tek bir izlenim? Benimle pay- laşabileceğin hiçbir şey yok! Belki sen de bana aynı soruları sormak isterdin… Senden farklıyım ben, fikir- lerim var, izlenimlerim var benim, «Davamız» m yanısı- ra. Ama kiminle paylaşacağım ki …
SEVGİLİYE NAMELER 3
SEVGİLİYE NAMELER 3 Leo Jogiches Litvanya’dan geliyordu. Litvanya’nın başkenti Wilno’nuıı kendine özgü bir toplum yapısı var- dı: Litvanyalılar, Polonyalılar ve Museviler, her biri zen- gin birer kültürel güç olarak Ruslaştırma karşısında zorlu bir savaş vermekteydiler – sosyalizmi ve devrimi özellikle çekici kılan bir savaştı bu. Jogiches 1867’de zengin ve ünlü bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiş ti. Büyükbabası Jakub’un evi Wilno aydınlarının bu- luşma yeriydi. Babası Samuel, Leo daha çok küçükken ölmüştü. Leo, annesi Zofia’yı taparcasına severdi; an- nesinin varlığı yaşamı boyunca Leo’nun en büyük güç kaynağı olacaktı. 1898’de annesi öldüğünde. Luxem- burg’a «…artık kimsem kalmadı.» diye yazacaktı; oysa kızkardeşi Emilia ile erkek kardeşleri Josef ve Pavel Rolo VVilno’da yaşamaktaydılar. Jogiches liseden ay- rılıp işçi olmuş, kendini devrime adamıştı. 1888*de ey- lemlerinden ötürü birkaç ay tutuklu kalmış, 1890’da da yurt dışına kaçmıştı. Bağımsız geliri ona dışarda ayrı- calıklı bir konum sağlıyordu: bir baskı makinesi satın alabiliyor, parti yayınlarının giderlerini ve Luxemburg’ un geçimini üstlenebiliyordu. Para ikisinin ilişkisinde her zaman için bir sorun, mektuplarda sık sık değinilen bir konuydu. Bir egemenlik boyun eğme ilişkisi bağla- mında hem sembolik hem de psikolojik bir anlam yük- leniyordu. Wilno’daki günden güne sürdürülen yeraltı faali- yetinden uzak düşen Jogiches. İsviçre’deki Rus siyasi kaçakları ile de bir fikir birliğine varamadığından, Pa lonya’daki harekete ancak Luxemburg aracılığıyla ka- tıldı. 1914’e kadar SDKPİL’in Merkez Komitesi üyeliği dışında politik bir eylemi olmadı. Partinin mütevazi bo- yutları (1893’te 200 üyesi vardü-Jogiches’in siyasi tut kularını karşılamaktan elbetteki çok uzaktı. Her ikisi- nin de Zürih Üniversitesi’nde öğrenci oldukları 1890 – 1897 yılları boyunca ayrı evlerde, ama, istediklerinde bir- birlerini kolayca görebilecekleri uzaklıkta yaşadılar 1893’te. yirmi üç yaşındaki genç kadının bir toplulukönünde yaptığı ilk konuşma, Sosyalist Enternasyonalin Üçüncü Kongresi’ndeki konuşması, bir olay olarak ni- teleniyor ve Luxemburg bir yıl sonra SDKP’nin yayın organı olan İşçi Davast’mn (Spraıoa Robotnicza) genel yayın yönetmenliğine getiriliyordu. Gazete, …
SEVGİLİYE NAMELER
SEVGİLİYE NAMELER çıran sihirbaz misali, önce gücünü yitirdiğini anladı, hemen ardından Lııxemburg’u da yitirdi. Ayrılmaları kesinleştikten sonra, 1907’de, ayrı ya şamaya başladılar; ayn ama iki yabancı olarak değil Jogiches’in onu geri kazanma çabaları sonuç vermedi ıstırap girdi aralarına, hiddet girdi, ama kanbağı kop- madı. Birlikte çalışmayı sürdürdüler: gençliklerinin toplumsal devrim düşleri el değmemiş temizliklerini ko- ruyordu. Luxemburg’un yaşamında başka aşk hikâyeleri de oldu, anlamsız, küçük maceralar. Belki de Jogiches’e. ya da kendine, ispatlamaya çalıştığı bir şeyler vardı «Senin sevgine ihtiyacım yok… Onsuz da yaşayabili- rim» diye yazmıştı bir zamanlar Jogiches’e. Oysa ne o zaman, ne de daha sonra, bunu başaramadı. Yıllarca önce, bir karşılık görmemenin kızgınlığı içinde, «Seni öl- dürebilirim!»» diye haykırmıştı. Onu öldürmedi. Yaşam taklidi bir şeyi tek başına sürdürdü – 1919 Ocağında öldürülünceye kadar. Aradan iki ay geçmeden, onun ka- tillerinin izini süren Jogiches de aynı biçimde öldü rülecektiv Kadın olarak ve Musevi olarak Luxemburg ezilen iki sınıfı temsil ediyordu. Onun gençlik yılları, her iki- sinde de tedirgin kıpırtıların başladığı yıllara rastlar. Polonya’da kadınların durumu Avrupa’nın öteki Katolik ülkelerindeki kadınların durumundan pek fark- lı değildi: Yüzyıllar boyu alçakgönüllü ve yumuşakbaş- lı olmanın erdemleri öğretilmişti onlara; feodal-babaer- kil aile ortamlarında günah ve cezalandırılma korkusuy- la yetiştirilmişlerdi. Toplumsal konumuna göre kadın- dan ya kendine uygun bir erkekle topraklarını birleştir- mek ya da toprak işleyecek çocuklar doğurmak ama- cıyla yararlanılmıştı. Polonya folklorunda, ve belki de gerçekte, ilk «özgürleşen»» kadın, kocasını zehirleyerek ekonomik ve dolayısıyla kişisel, bağımsızlığını kazan mış bir duldu.Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Polonya’da da sanayileşme var olan düzeni sarstı; para ve iktidar el değiştirdi. Feodal seçkinler —yani Katolik Kilisesi ve babadan oğla geçen soyluluk kurumu— yeni bir elitin doğumuna tanık oluyordu: burjuvazi. Yoksullaşan soy- lular artık ne kahraman şövalyeleri ne de duygulu genç kızları besleyebiliyordu. O güne dek, gücü babasının soyundan ve mülkünden kaynaklanan erkek bundan böyle zihinsel …
Bu tip kadınlar erkekler için öncelikli cinsel yaşamlarını
Bu tip kadınlar erkekler için öncelikli cinsel yaşamlarını paylaştıkları düzenli seks hayatları için idealdirler. Kadınsı- lıkları abartı, eğlenme hazları yüksek ve genellikle duygula- rının dikinde yaşayan kadınlardır. Bu kategorideki kadınlar erkekler için fazla heyecan yüklüdürler. Bu heyecan yüzün- den uzun soluklu ilişki olmaz. Genellikle sevdiğinden ayrıl- mış ya da boşanmış erkekler hemen böyle bir ilişki ararlar. Kendilerini iyi hissetmek için ihtiyaçları budur. Üzücü gelse de böyle kadınlar da yok değil. Hayatlarını devam ettirebil- mek için tüm masraflarını erkeklere karşılatan ve sürekli sana ihtiyacım var diyerek yaşayan kadınlardır. Erkekleri cinsel yönden fazlasıyla tatmin ederler ama istekleri bitmez. Aşırı kaprisli, egoları yüksek ve tüketim odaklıdırlar. Yaptıkları her hatanın haklı bir nedeni vardır. Genellikle geçmişte kendi aileleriyle ciddi problem yaşa- mışlardır. Bu çoğu zaman baba travması olduğu için kendi geçmişlerinin intikamlarını erkek partnerlerinden alırlar. Aslında gerçekten hiç güçlü değillerdir, yaptıkları şey dişilik- lerinin arkasına güçsüz bir kadın saklamaktır. Duygularını yüksek yaşarlar, abartı vardır. Uzun vadede erkekleri yorar- lar. Genellikle her erkek böyle bir kadınla yaşamıştır. Böyle kadınların hayatları somut yaşam odaklıdır. Soyut becerileri düşüktür ama ara ara duygusal çöküşler yaşarlar. Bu anda da hep başkalarını suçlarlar. Erkekleri cinsellikle aldatan kadınlar bu kategoridedir. Bu tip kadınlar erkekleri çok iyi tanırlar. Çünkü küçük yaşlar- dan beri önce babalarını aşırı gözlemleyerek başlamışlardır hayata. Daha sonra bu gözlem başka erkeklerle devam eder. Erkeklerin önceliklerini yakalarlar, bu da cinselliktir. Amaaynı zamanda erkeklerin ideal kadın imajlarını da bildikleri için biraz da ideal kadın gibi gözükürler. İlişki esnasında er- keğin kafasını sık sık karıştırırlar. Çünkü erkekler bir türlü anlam veremezler. Bir yandan ideal kadın imajı bir tarafta da ideal olmayan davranışlar. Böyle kadınları anlamak bir erkek için zordur. Erkeklere cinsel davetle yaklaşırlar ve oyuncu tarafları er- keğin kafasını karıştırır. Aslında aşk değildir kadının yaşadı- ğı, sadece bir ilişkidir. İlişkide ideal eş tavırlarını oynar, ger- çekte ruh hali bozuktur ama bunu …
sana geldim
sana geldım, “Hazır olacağız.” Telefonu kapattıktan sonra arkama yaslanıp bir nefes ver- dim; sıcak bir banyoya ve bir orgazma ihtiyacım vardı. Gide- on Cross, onu düşünerek mastürbasyon yaptığımı bir şekil- de öğrenecek bile olsa umurumda olmazdı artık. Cinsel açı- dan tatminsiz olmak duruşumu zayıflatıyordu ve onun böy- le bir sıkıntısının olmayacağını biliyordum. Daha günün so- nu gelmeden alternatif bir önceden onaylanmış girinti bula- cağından emindim. Yürüyüş ayakkabılarımı giymek için topuklularımı çıka- rırken telefon tekrar çaldı. Annemi uzun süre oyalamak ko- lay değildi. Konuşmamız bittiğinden beri geçen beş dakika, tam da onun cep telefonu konusunu halletmediğimizi fark et- mesi için gereken süreydi. Bir kez daha, telefonu duymazdan gelmeyi geçirdim aklımdan ama günün pisliklerini eve taşı- mak da istemiyordum. Her zamanki gibi yanıtladım telefonu ama sesimde her za- manki coşku yoktu. “Hâlâ seni düşünüyorum.” Cross’un sesinin kadife hırıltısı beni öyle bir rahatlama hissine boğdu ki, aslında onu tekrar duymayı ummakta oldu- ğumu fark ettim. Hem de bugün. Tanrım. Duyduğum arzu öyle kuvvetliydi ki onun bedenim için bir tür uyuşturucu haline geldiğini, son zamanlarda yaşa- dığım uçuk kafaların bir numaralı kaynağı olduğunu anladım. “Seni hâlâ hissedebiliyorum, Eva. Tadın hâlâ damağımda. Senden ayrıldıktan sonra iki toplantı, bir de telekonferans yaptım, ama benimki hâlâ inmedi. Avantaj sende; talepleri- ni bildir.” “Ah” diye mırıldandım. “Bir düşüneyim.” Cary’nin Cross’u eli böğründe bırakmak konusunda söy- lediklerini anımsayarak gülümsüyordum onu bekletirken. “Hımmm… Aklıma hiçbir şey gelmiyor. Ama sana dostça bir65 önerim var. Git kendine, salya sümük ayaklarına kapanıp sana kendini tanrı gibi hissettirecek bir kadın bul ve onunla biraz vakit geçir, ikinizin de yürüyecek hali kalmayana dek düzersin onu. Pazartesi günü beni gördüğünde bu sorunu at- latmış olursun böylece ve hayatın da her zamanki obsesif- kompulsif düzenine dönmüş olur.” Telefondan duyulan deri gıcırtısı üzerine, onu koltuğun- da arkasına yaslanırken hayal ettim. “Bu senin tek hakkın- dı, Eva. Bir daha …
muzlu pasta 9
muzlu pasta 9 EYVAH! GEÇ KALIYORUM! “Hayatı seviyor musun? öyleyse zamanını israf etme, çünkü hayatın yapıldığı madde zamandır.” Benjamin Franklin Bu paniğin en bilinen belirtilerinden biri “Bu ilişki nereye gidiyor?” sendromudur. Bir ilişki sürdükçe sürüyor ve ufukta evlilik görünmüyorsa, o zaman durup bir düşünmelidir, iliş- kinin sonu bir yere varmayacaksa, vakit kaybetmemelidir. İşte bu psikolojiyle güzelim ilişkiler bir çırpıda bitirilir. İçimizde, “Sonu nereye varırsa varır. Mühim olan yaşanı- lan güzel anlardır.” deme cesaretini gösterebilen aslan yürek- lilerin sayısı pek azdır. Öylesine şartlandırılmışız ki. Çocukluk günlerimizden beri, oyuncak olarak elimize hep bebekler, plastik çay-kahve fincanları, küçük ocaklar, tencere- ler filan verilmiş. Bebeklerimizi pışpışlamış, altlarını temizle- miş, saçlarını taramış-örmüş, onlara kıyafetler dikmişiz. Haya- li misafirlerimize görünmez yemekler pişirip boş tabaklarda ikram etmişiz. Gelecekte üstleneceğimiz “anne”lik rolüne daha o zaman- dan, böylece hazırlanırmışız. Gelecekte izleyeceğimiz yol, yani evlenip çoluk çocuğa ka- rışmamız gerektiği, bilinçaltımıza böylece işlenirmiş. Kafalarımızın içinde bu kayıtlarla yaşarken, toplumda ya- şanan model yine bu iken korkmamak mümkün mü? Üstelik anne-babalann endişe dolu bakışlarını üzerinde hissederken, yakın arkadaşlann teker teker bekârlığa vedaBanu özdemir 85 edişlerine şahit olurken, sağdan soldan otuz beşinden sonra çocuk doğurmanın riskli olduğunu duyarken ve tüm bunlar olduğunda hâlâ bekârken… Panik olmamak mümkün mü? Kimilerimizin omuzlan bu baskılar altında gün geçtikçe daha bir çöker. Kimilerimizin önceliği her şeye rağmen hâlâ kariyeridir, bu baskılan duymazdan, görmezden gelir. Ne var ki bu baskılar gerçekten çok kuvvetlidir. En baba- yiğidin bile üzerine kâbus gibi çöker, perişan eder. Sanıyorum bu konuda en zorlandığımız anlar, işyerinde iz- lemek zorunda kaldığımız “hamilelerin geçit törenlerf’dir. Özellikle büyük şirketlerde -nüfus kalabalık olduğu için- hamileler hiç bitmez. Evli genç kadınlar arka arkaya hamile kalırlar. Hatta öyle bir denk getirirler ki (bu ayarlama nasıl ya- pılır, aralarında bir danışıklı dövüş mü vardır, bir bilen varsa lütfen söylesin!) aynı anda -biri hamileliğinin başında, biri or- tasında, biri de sonunda- …
muzlu pasta 8
muzlu pasta 8 Neleri Dert Ediniriz? — Ben ona “Aşkım” yazdım, o bana cevabında “Canım” dedi. Acaba çok mu anlam yükledim? Aynı şeyleri hissetmi- yor muyuz? Belki de hissetmiyoruz ve beni frenlemek isti- yor… — Nereden çıkarıyorsun bunları canım yaaa… Belki işte başı çok kalabalıktı ve bir çırpıda yazdı… Bence boşuna endi- şeleniyorsun… Hem zaten erkekler bizim kadar duygu yüklü olamıyorlar, canım-cicim yapamıyorlar ki… — Ama bak bitirirken ben ona “Muckssssssssssss” yazmış- tım, o bana “Öptüm” demiş…. Yok yok, beni sevmiyor gali- ba… Üffffff… Daha Daha Neler Konuşuruz? — İlk g-sfringimi 96 yılında giymiştim. — 96 mı? O zamanlar g-string var mıydı ki? Ben sanıyorum 99’da filan giydim… — Vardı vardı ama yeni çıkmıştı. Öyle çok yaygın değildi. Nasıl rahat ettim, anlatamam. — Ay gerçekten çok rahatlar. Şimdi eski tipler bana baba- anne çamaşırı gibi geliyor. Giyenleri resmen küçümsüyorum! — Sen her gün mü giyiyorsun? Ben periyodik günlerde ra- hat edemiyorum ama. — Yooo… Ben gayet iyiyim. Hiç üstümden çıkartmıyorum. — Erkeklerde de boxer\ar hoşuma gidiyor benim. — Aaa, benim de hoşuma gidiyor bak. Ama bazısı çok ra- hat edemiyormuymuş ne? Halbuki ne rahat görünüyorlar de- ğil mi?— Evet evet… Ben de duydum, bazısı sevmiyormuş. Eski erkek arkadaşım baba tarzı giyiyordu, gittim bir düzine boxer aldım… — Ayıp olmuştur çocuğa! — Aman ne olacak canım! Bir de onların yanına çeşit çeşit atletler almıştım; V yakalısı, yuvarlak yakalısı… — Ay benim bir de Calvin Klein tarzı çok hoşuma gidiyor… Offf nasıl seksi duruyor anlatamam…HOŞGELDİN OTUZ YAŞ “Bizim neslimiz Büyük Depresyonu ya da Büyük Savaş’ı yaşamadı Bizim savaşımız ruhsal bir savaş. Bizim depresyonumuz kendi hayatlarımız…” Tyler Durden-“Fight Club” Otuz yaşın kapıyı çaldığı gün, yirmi dokuzdan otuza sade- ce bir yıl geçmiş olsa da, insan beton duvara çarpmış gibi olu- yor. Bu yeni yaşa adapte olabilmek başlangıçta zordur. Aynaya bakılır. Evet. Ufak-tefek çizgiler, …