masöz bayan aylin
Merhaba Ben Masöz aylin istanbul avrupa yakasında kendi yerimde masaj hizmeti vermekteyim. masöz lüge yeni başladım uzman masöz olarak hizmet vermekteyim. Eğer günün stresinden bunaldın ise kendini ödüllendirmek istersen randevu almak için iletişime geçebilirsiniz.sizlere gunun stresınızı yorgunlugunuz ,,alıp kuş mısalı ugralayacagımdan emın olun benı tanıyan benden vazgecmeyeceksınız..
“Düzgün adam”, adam mı?
“Düzgün adam”, adam mı? Eyvahlar olsun! Düzgün adam diye diye ayvayı yediği- mizin resmidir. Anneannelerin gençliğimizi tükettiği yetmiyormuş gibi, pırtladı pırtladı şimdi de Internet’te “www.duzguna- dam.com.” pırtladı. Buyurup buradan yakalım dedik, siteye kaynadık tabii. Bakın siz şu düzgün adamın tarifine. Iyyy, tüylerim şim- diden diken diken valla. Anneanne top3, düzgün adam tanımında kafadan liste başı; geleceği parlak iş, hava atılası bir eğitim ve dolgun cüzdan. Peşinden iyi otomobil (yani cip), düzgün fizik, marka ve moda kılıklar, temiz ve bakımlı olmak, haftada bir saç tıra- şı (diş ipi yoksa kavga ederiz), sporcu, sosyal, hayvanları seven, Latin, klasik ve jazz başta olmak üzere geniş bir mü- zik yelpazesine sahip (Sezen Cumhur Önal gibi), üstüne bir de salsa, samba, tango kıvırtmakta kusur etmeyen (Tolga- han gibi), iyi seks yapan; o da yetmiyor, aldatmayan falan da filan… Hazır ayaktayken üç su yerleri silip ütü de yapsın bari. Bu ne be? Paket güzel de, içi nasıl içi? Acı var mı acı? “Adam” göremiyorum Sizin tarife uygun tiplerden yazlan Reina’da, kışları Eti- ler Şamdan ve Nişantaşı’nda gani. Ama ben içlerinde düzgün adam, çok pardon, “adam”göremiyorum, ya siz? Olsa olsa konu mankeni olurlar, dost- lar da alışverişte görür. Ortalık iki diploması, Range Rover arabası, kolunda Bvlgari saati, Göcek’te yatı, Papermoon’da masası, Akmer- kez Residence’ta katı olan acurlardan geçilmiyor, gözünü- zün yağını yiyeyim yani. En iyi mevkilere gelir, gazetelere kasım kasım kasılarak röportaj verir, terliden terfiye koşar, ama eve gelince karı- sını hırpalar, aşağılar, çocuğuna harçlık vermez, boşanınca öz evladını tanımaz, garsonlara köpek muamelesi çekerler. Öyle düzgündürler işte! Açtırmasınlar bayramlık ağzımı şimdi. Bizim kızlar da iyi kısmetiyle Bebek’te oturacak, böyle bir adamı kafeslediği için kendiyle gurur duyacak, anasının göğsünü kabartacak ya, düşünmeden evlenirler bu “düz- gün adam”larla. Sonra gelsin metresler, gitsin kavgalar, bel- ki alkol, belki itiş kakış. E tabii bir de “aman kol kinisin yen içinde kalsın” …
muzlu pasta 6-
muzlu pasta 6- Neleri Dert Ediniriz? — Ben ona “Aşkım” yazdım, o bana cevabında “Canım” dedi. Acaba çok mu anlam yükledim? Aynı şeyleri hissetmi- yor muyuz? Belki de hissetmiyoruz ve beni frenlemek isti- yor… — Nereden çıkarıyorsun bunları canım yaaa… Belki işte başı çok kalabalıktı ve bir çırpıda yazdı… Bence boşuna endi- şeleniyorsun… Hem zaten erkekler bizim kadar duygu yüklü olamıyorlar, canım-cicim yapamıyorlar ki… — Ama bak bitirirken ben ona “Muckssssssssssss” yazmış- tım, o bana “Öptüm” demiş…. Yok yok, beni sevmiyor gali- ba… Üffffff… Daha Daha Neler Konuşuruz? — İlk g-sfringimi 96 yılında giymiştim. — 96 mı? O zamanlar g-string var mıydı ki? Ben sanıyorum 99’da filan giydim… — Vardı vardı ama yeni çıkmıştı. Öyle çok yaygın değildi. Nasıl rahat ettim, anlatamam. — Ay gerçekten çok rahatlar. Şimdi eski tipler bana baba- anne çamaşırı gibi geliyor. Giyenleri resmen küçümsüyorum! — Sen her gün mü giyiyorsun? Ben periyodik günlerde ra- hat edemiyorum ama. — Yooo… Ben gayet iyiyim. Hiç üstümden çıkartmıyorum. — Erkeklerde de boxer\ar hoşuma gidiyor benim. — Aaa, benim de hoşuma gidiyor bak. Ama bazısı çok ra- hat edemiyormuymuş ne? Halbuki ne rahat görünüyorlar de- ğil mi?— Evet evet… Ben de duydum, bazısı sevmiyormuş. Eski erkek arkadaşım baba tarzı giyiyordu, gittim bir düzine boxer aldım… — Ayıp olmuştur çocuğa! — Aman ne olacak canım! Bir de onların yanına çeşit çeşit atletler almıştım; V yakalısı, yuvarlak yakalısı… — Ay benim bir de Calvin Klein tarzı çok hoşuma gidiyor… Offf nasıl seksi duruyor anlatamam…HOŞGELDİN OTUZ YAŞ “Bizim neslimiz Büyük Depresyonu ya da Büyük Savaş’ı yaşamadı Bizim savaşımız ruhsal bir savaş. Bizim depresyonumuz kendi hayatlarımız…” Tyler Durden-“Fight Club” Otuz yaşın kapıyı çaldığı gün, yirmi dokuzdan otuza sade- ce bir yıl geçmiş olsa da, insan beton duvara çarpmış gibi olu- yor. Bu yeni yaşa adapte olabilmek başlangıçta zordur. Aynaya bakılır. Evet. Ufak-tefek çizgiler, …
muzlu pasta 5-
muzlu pasta 5 OTUZ YAŞLARINDAKİ KADINLARDAN BERABER VE SOLO SÖYLENMELER-l Şunun şurasında, topu topu birkaç başlıkla biz otuz yaşla- rındaki, kariyer sahibi ve bekâr kadınları tanımak mümkün mü? Bence değil. iyisi mi, bizleri daha iyi tanımanız için size günlük hayatta neler konuşuruz, kafamızın içinden neler geçiririz; biraz daha ipucu vereyim. Artık, varın siz anlayın biz nasıl kadınlarız! Araba Kullanırken Aklımızdan Neler Geçer? 4 4 4 — Şu sağdan-soldan geçen arabalara nasıl görünüyorum aca- ba? Ben tüm bu şarkılara eşlik ederken onlar, “Kıza bak, kendi kendine konuşuyor,” mu diyorlardır? Hele hele oturduğum yerde şu fıkır fıkır dansedişime, direksiyonumu darbuka misali dumtı- kı dumtıkı çalmama ne demeli? Kesin bu deli diye düşünüyorlar- dır… Amaaaaannn kimin umurunda? Boşversene kızım, sen key- fine bak! Hem böylece güne de iyi başlamış oluyorsun, işe gider- ken lay lay loy loy keyfini buluyorsun. — Yalnız böyle keyif meyif derken dünyada ne gelişmeler olu- yor hiç haberim yok! Kıbrıs sorununda neredeyse çözüme yakla- şılmış, ben ayakta uyuyorum. İşyerinde dün insanlar konuşur- ken, son gelişmelerden haberdar olmadığımı kimse çakmasın di- ye ne ecel terleri döktüm? Neydi şu haber kanalları? BBC’nin fre-70 30 Mumlu Pasta kansı kaçtı? Ya NTV’nin ki? İyisi mi ben bırakayım şu müziği fi- lan da, dünyada neler olup bitiyor onu dinleyeyim. V** *** Ne buyaaa? Ay içim bayıldı! Kendimi resmen babam gibi his- settim! Sanki yaşlanmışım da, TRTl’deki haberleri dinliyormu- şum gibi… Tüylerim diken diken oldu! Olur mu yaa? Ben daha çok gencim! Çek kızım radyoyu Number l’a, Povver FM’e… Son- ra da bak yine keyfine… Olur da savaşa filan girersek elbet bir yerlerden duyarsın… Oh)ı be dünya varmış! J J J Bir Hemcinsimize Bakarken Aklımızdan Neler Geçer? — Ne o öyle? Dikkat ettim, tam on dakikadır gözünü bile kırpmadan hatunu inceliyorsun… — Moralim bozuldu yahu. Bakıyorum bakıyorum tek bir kusur bile bulamıyorum. Ne çatlak, …
muzlu pasta 4-
muzlu pasta 4- KIZ MUHABBETLERİ “Kullandığınız kelimeler, nasıl yaşayacağınızı belirlerler.” Yunan Atasözü a) Ekonomi b) Politika c) Dekorasyon d) Yemek tarifleri e) Hiçbiri Bildiniz! Bunlar, “kız muhabbetlerinde en çok ne konuşulur?” soru- sunun çok seçenekli cevaplarıydı. Doğru cevap da hiç kuşku- suz “e” şıkkı, yani “Hiçbiri” idi. Tamam. Böylece, kız muhabbetlerinde ne konuşmadığımızı söyle- miş oldum. E ne konuşuyoruz o zaman? Erkekler… İlişkiler… Erkekler… İlişkiler… Erkekler… Haftanın beş günü, günde minimum sekiz saat çalışıyoruz. Hayatımız enflasyon tahminleri, kur varsayımları, ithalat mev- zuatındaki değişiklikler, A tipi fonlar, B tipi fonlar, C tipi fon- lar arasında geçiyor. Bizler iş kadınlarıyız. Makro düşünür, mikro uygularız. İş- lerimizde uzmanlaşmışız, çok iyi işler ortaya çıkarırız.Ama biz kadınız! Süslü unvanlarımız ve başarılı kimliklerimizin arkasında her birimiz birer kadın. Duygusalız. Süslenmeyi, iyi giyinmeyi, güzel olmayı ve beğenilmeyi çok severiz. Gezip tozmaya, eğlenmeye bayılırız… Sevgililerimize taparız. Hal böyle olunca da, ne enflasyon ne de İMKB, gerçekte il- gimizi çeken konular çok farklıdır. Pudranın markası, iyi kaş alan manikürcünün adresi, bir haftada hiç rejimsiz üç kilodan kurtulmanın sırrı, lazer epilas- yoncuya ne kadar para ödendiği, gerçekten işe yarayıp yara- madığı bizim dünyamızdaki en önemli stratejik bilgilerdir. Aramızda müthiş bir istihbarat ağı kurup tüm bu bilgileri paylaştığımız gibi, erkeklerle ilişkilerimizi de kritik üzerine kritik ederiz. Sadece kendimizinkileri değil, tanıdık tanımadık kim varsa, tüm ilişkileri masaya yatırır ve adeta moleküllerine ayınnz. Ne teoriler, ne kuramlar geliştiririz biz. Teknolojinin iler- leme hızından da büyük bir hızla, birbirimizin teorilerini çü- rütecek yeni hipotezler atanz ortaya. Her bir teori, bir diğerini çürütür. Hayatın en büyük bilinmezidir ilişkiler. O kadar kafa pat- latırız ama iyi ilişkinin formülünü bir türlü bulamayız. İyi ilişki eşittir aşk artı sevgi artı saygı diyemeyiz. Denkleme mutlaka bilinmeyen birtakım değişkenler eklenir: ya bir eski sevgili, ya bir yenisi, ya depresyon, ya tatminsizlik, ya kafa karışıklığı, bir şey çıkar ve bu denklemi …
muzlu pasta 3-
muzlu pasta 3- — Boşveeeeeeeer… Ben diyordum sana, o adam beş para et- mez diye… Yok yok, belliydi… Ben o hareketinden anlamıştım zaten… Çok iyi yaptın! Sürtülsün burnu biraz! Bak filancanın sevgilisi de çok çektiriyordu kıza… Terk et dedik, terk etti… Şimdi adam kızın altına arabayı çekti, yüzüğü de taktı! * En nefret ettiğim durum nedir, bilir misiniz? Kuaförde bir sürü işkenceye tabi tutulur ve sonunda dışarı tamamen “sıfırlanmış” olarak, pırıl pırıl çıkarsınız. Sanki artık ömrünüzün geri kalan kısmını böyle geçirecekmişsiniz gibi. Ancak bu bakımın üzerinden daha bir gün bile geçmeden pırıltı hemen sönmeye başlar. İlk gün saçın fönü, üçüncü gün ojeler bozulur; yedinci günde tüyler tekrar baş gösterir ve pü- rüzsüzlük hissi kaybolur. Sanki boşa kürek çekiyormuşuz gibi, aynı terane tekrar başlar… Peki bu bakımsal durumlar kuaförle biter mi? Kesinlikle hayır… Kimi zaman çamurlara bulanır, kimi zaman naylonlara sa- rılır, kimi zaman oranıza buranıza elektrik kabloları bağlanır, kimi zaman da tüylerinizin teker teker yolunmasını veya on- lardan tümüyle kurtulmak için etinizin her bir milimetrekare- sine batırılan iğnelerin acısına katlanırsınız… Ve güzellik uğruna daha ne işkenceler çekersiniz… * istikrar yok. Kalça, göbek toparlamak ve daha bir “/it” olmak için “tae- bo”dan tutun da “kanguru aerobiği”ne kadar her türlü faaliye-Banu Özdcmir 37 te sardırırız. Koşu bantlarının, “climber”lann, “/ree runner”\a- rın tepesinden inmeyiz. Ta ki iki santim incelene kadar. Elbette haftada iki günden, üç ayda ve rejimsiz daha iyi bir sonuç çıkmaz ki… Tüm bu çaba, topu topu bu kadarcık incelebilmek içindir. Aslında harcanan bu çabanın ve dökülen terlerin amacı top model ölçülerine ulaşmaktır ama, bu tempoya ömür mü daya- nır? Böylece, sportif faaliyetlerimizin ömrü zor belâ üç ayı bu- lur. Ufaktan ufağa aksatmalar başlar ve sonra hepten bırakılır. Hani zaten iki santim de incelinmişti ya, bu kadar spor can sağlığıdır. Yaza 1-2 ay kala, -plajlarda bikini ile boy göstermek zorun- da …
muzlu pasta 2-
muzlu pasta 2- — Doğru, en mantıklı olanı buydu zaten.. İki saattir tartışı- yoruz, printer honveyör girişinde olursa süreç daha hızlı işler. Arkadaşım yine kulağıma eğildi: — Şuna baksana! Açık renk ruj hiç iyi gitmemiş… Bence koyu renk sürse daha hoş olurdu! Baksana kırk yaşında ama yüzünde tek bir kırışıklık bile yok! Acaba ben mi yanlış görü- yorum? Sen de baksana, ışıktan mı böyle gözüküyor? Yok ca- nınım, tek bir çizgi bile yok. Taş gibi bir cilt. Kırışıksız da olu- nabiliyor demek… Ben kırkıma geldiğimde nasıl olacağım? Yediklerime çok daha dikkat etmem lazım. Öğlen yemekte bol salata yiyeyim bari… Şu abur cuburu artık kesmeli… Offf.. Şimdi yine sadece salata diye niyetlenip tüm çeşitlerden dol- dururum tepsiye. Sahi yemeğe ne kadar kaldı? — Saat 11.30. Daha bir saat var… Ben de atmam gereken maili atamadım hâlâ! Toplantı bir an önce bitse de işimi hal- ledebilsem! Arkadaşıma laf yetiştirmeye çalışırken; katılımcılardan bi- rinin, “Her şey online basılsın! Her şey online basılsın!” diye odada çınlayan sesi, beni tekrar toplantının içine çekti. Yahu, en son bıraktığımda printeri konveyör başına koya- cak ve aplikatör almayacaktık. Aplikatör alımı niye tekrar gündeme gelmişti ki? Panik vaziyette konuşulanlara pür dikkat kesilip, arada ka- çırdığım noktaları yakalamaya çalıştım… Kafamda beliren so- ru işaretlerini soramıyor ve “Ya az önce biri sorduysa, rezil ol- mayalım şimdi,” diye düşünüyordum! Toplantının en zor, kendimi perişan ettiğim anlarıydı bunlar… Neyse ki vaziyeti toparlamam uzun sürmedi ve ben yine görüş belirtmeden duramadım tabii:Banu özdemir 33 — Bcnce yine de en iyisi aplikalör kullanmayalım. Bu işi sadece printer\c çözebiliriz. Hem daha ucuz hem de çabuk bir çözüm bu… Evet, bu görüşün taraftarları tekrar ses vermişlerdi… Tar- tışmalar yine sürüp gidiyordu… Arkadaşım yine kulağıma offffladı: — Saat 12.15 oldu … Bitmedi gitti toplantı! Acaba bir ka- rar çıkabilecek mi, yoksa yine bir sonraki toplantıya mı erte- lenecek? …
muzlu pasta 1-
TOPLANTILAR MOPLANTILAR Düşüncelerle oynuyordu… Onları havaya fırlatıyor, değiştiriyor, elinden kaçırıyor, sonra yakalıyor; imgelerle onları yanar döner yapıyor, paradokstan kanatlar takıp uçuruyordu. Oscar Wilde Şimdi günler nasıl geçiyor derken, haftanın minimum beş gününü geçirdiğimiz iş yerlerimizdeki en büyük faaliyetimiz olan toplantıları mercek altına almamak olur mu? Olmaz! Bazen bütün gün geçer o toplantılarda, biri biter diğeri başlar. Ama bazen ortalık sakindir. Ajanda o gün boştur. İnsan boş hisseder kendini, sanki bir işe yaramıyormuş gi- bi… Çoğu zaman şikâyet edilir, “Ömrümüz toplantıda geçiyor, ne zaman iş yapacağız biz?” denilir. Ama toplamışız bir gün olduğunda da durum garipsenir. O toplantılar arası koşturmaca farkında olmadan bizi daha verimli kılar aslında. Aksi durumda gevşenir… Bir yerde okumuştum, “Dikkat en fazla yirmi dakika topla- nabilir,” diye. Gerçekten aralıksız yirmi dakika dikkat topla- nabiliyorsa bravo vallahi! Çünkü biz otuzlu yaş kadınlarının beyinleri öyle bir çalışıyor ki, bir yandan o toplantıları idare ederken, diğer yandan kafamızın içindeki diyaloglara laf yetiş- tiriyoruz… Aynı anda birkaç iş yapmak, yoksa şehir hayatının getirdi- ği koşturmacanın bize bahşettiği bir alışkanlık olabilir mi?30 30 Mumlu Pasta Sanki sirkte yapılan, aynı anda çene, eller ve tek bir ayak üzerindeki çubuklarda porselen tabak çevirme gösterisi gi- bi. Aynı anda hem telefonla konuşup, hem de masanızın yanı- na gelip size soru soran kişiye cevap vermeniz gibi… * Neyse, ben konuyu çok uzatmadan size bir toplantı sırasın- da biz otuzlarındaki bekâr kadınların kafasının içinden neler geçer, onları ispiyonlayayım… Ancak itiraf etmeliyim ki, bu istihbaratı size verebilmek için özellikle yakın zamanda katılmış olduğum bir toplantı- dan esinlendim. Bu öyle bir toplantıydı ki, yarım saat sürmesi beklenirken tam üç saat sürmüştü… Proje tam beş yıl önce başlamış ancak zamanla öncelikler değiştiği için durdurulmuş, bugün yeni- den karşımıza çıkmıştı. Bu toplantıda kuracağımız sistemin iş- leyiş şekline ve ne ekipman almamız gerektiğine karar verme- miz bekleniyordu. * Toplantının ilerleyen dakikalarında birden …
Türk erkeğinin romantizm şifresi
Türk erkeğinin romantizm şifresi Müjdeler olsun! Tarihin en büyük romantik jestleri açık- lanmış. “Al sana bir kaya, nereye dayarsan daya” şekli… Biz iki “aşkım”lı SMS üstü bir tutam saç okşanmasına göbek atarken, bakın ünlü kısmisi manitalarına neler yapmış… Ben Affleck, Jennifer Lopez’e yüz beş bin dolarlık taşlı otu- rak almış. (Abartsaymış!) Sevgilisi lüks içinde şeetsinmiş! Victoria Beckham, kocası David Beckham’a elli bin dolarlık özel parfüm yaptırmış. (David’e canımız feda!) Eric Clap- ton, arkadaşı George Harrison’ın karısına âşık olmuş. Leyla ve Mecnun’dan esinlenerek ona “Layla” şarkısını yazmış. Ve en bombası; John Hammes karışma, ev işleri kolaylaşsın diye çöp öğütücüsü icat etmiş. Ey kızlar! Sevgilinizin yaptı- ğı en romantik hareket neydi? Soranm size. Biiipü! Düşün- dünüz ve kaybettiniz. Bizimkiler icat etse etse gol sayma makinesi icat ederler. Doğum günlerinde, evlilik yıldönüm- lerinde, Sevgililer Günü’nde falan, şanslıysaruz bir buket çi- çek sardınverirler. Ayrıca bunların doğum gününüzde bilgi- sayar, yılbaşında da printer alanları çoğunluktadır. Yine kendilerine yani… Ya da şakır şukur hazırlandığınız evlilik yıldönümünüzde, kırmızı kurdeleye sarılmış üçlü teflon ta- va setini elinize sıkıştınverirler. “Bu üçlü tava setini şimdi mi kafana yemek istersin, yoksa sabaha mı kocacıııım?” Özel doğum günü makyajı yapsanız, “Bu ne Petek Dinçöz hali, çok abartmışsın” çeker. Siz şık şıkıdım yemeğe çıkma- yı bekleyip durmadan rujunuzu tazelerken, o üstte gömlek altta don ikinci lig maçı izler, sizi deli eder. Ne jesti? Ne ro- mantizmi? Boşuna beklentiye girmeyin, elalemin romantikhareketlerine özenmeyin. En azından uluslararası düzeyd hani. Ha, çok mu canınız çekti, o zaman işte size Türk eı keğinin romantizm şifresi: Yurdum erkeğinin gizli şeker mi sali gizli romantizmi vardır. Artın, Türk erkeğinin romantiz mi boğazdan geçer! Sevgilinizin romantik olup olmadığın anlamak için hemen kebapçıya gidin. Önce sizin sevdiğini: mezeyi ısmarlıyorsa… Lahmacunu siz “a” demeden acısi/ söylüyorsa… Siz sarımsak yemeden ağzına sarımsak koy- muyorsa… O erkek romantiktir! Sonraaa, yaptığınız vıcık vıcık kısın başım …
Kadınların “sen nasıl istersen tatlım” iktidarı
Kadınların “sen nasıl istersen tatlım” iktidarı Bu kadınları çöz çözebilirsen… Huyumuz kurusun, lafı dolandırmadan rahat edemeyiz. Öyle pat diye, küt diye is- teklerimizi söyleyemeyiz işte. Bu bir ev de olabilir, akşama akrabalara misafirliğe gitmek ya da gezmekten nefret eden bir abiyi dört gece beş gün haldır haldır İtalya turuna gö- türmek de… Yeter ki konuya doğrudan girmeyelim. Nasıl mı? Misal, akşam yemeğe çıkacaksınız ve sevgilinize nere- ye gitmek istediğini sordunuz. Kadının ilk cevabı yüzde doksan “Bana fark etmez, sen bilirsin” olacaktır. Pek tabii ki bir kadına herhangi bir şeyin “fark etmemesi” külliyen yalandır, dolandır. Nereye gitsek? Ey erkek kişi, eğer bu cevabın altında kalırsan üç vakte kadar sana surat asma, offflama hatta hatta “Sen beni sev- miyosuuaaan” olarak geri dönecektir. Şimdi kadın “Fark et- mez” buyurdu ya, zavallı adam da mesela “Kebapçıya gide- lim o zaman,” der. Kadından cevap: “Ayyy, çok kokanz şim- di.” Erkek: “Peki pizzacıya gidelim?” Kadın yüzünü buruş- turarak: “istiyorsan gidelim de, şimdi gece gece hamur ye- mesek?” Erkek hafif sinirlenerek: “Balıkçı?” Kadın: “Daha geçen gece annemlerle yedim.” Ve erkek tam tabirle tırla- tır: “O zaman söylesene nereye gitmek istediğini!” Sonuç; erkek sinirlenir ve sonunda herhangi bir yere gidilir ve bü- tün gece kadın surat asar, yemeği beğenmez. Ya da bin birtartışmadan sonra nihayet kadın sabahtan beri gitmek iste- diği yeri söyleyiverir ve mutlu mesut yemek yenir. E be ka- dın, başından söylesene ne istediğini, değil mi? Değil! Ay, kadın dediğin istediğini peşin peşin söyler mi hiç? Neden? Pek değerli kaynağıma göre (Why Men Lie And Women Cry/ Allan-Barbara Pease), kadınların isteklerini ipuçlany- la, dolaylı yoldan dillendirmeleri ve size dekoder muamele- si etmelerinin sebebi anlaşmazlıktan, çatışmaktan, boş ye- re tartışmaktan uzak durmak ve esas olarak dominant gö- zükmekten kaçınmakmış. Erkeğin alanına bulaşmak iste- miyoruz yani… Al sana tuzak! Bence bu bir tür hastalık. Kendi isteğini erkeğin isteğiy- …